« 7 »
RAB Kimdir?

Mısır’dan Çıkış, özünde Tanrı’yı kişisel deneyim yoluyla tanımakla ilgili bir kitaptır. Kitabın kurgusu, RAB’bin Musa ile yanan çalının olduğu yerde dramatik bir şekilde buluşmasından (3:1-4.17) RAB’bin görkeminin buluşma çadırını doldurmasın kadar (40:34-38) RAB Tanrı ile İsrailliler arasında gelişen ilişkiye odaklanır. Mısır’dan Çıkış boyunca ilk adımı hep Tanrı atar, kendisini sadece sözcüklerle değil, aynı zamanda mucizeler ve harikalar aracılığıyla açıklar. En çok göze çarpan ve en önemli niteliklerini farklı yollarla gösterir: mutlak yetkinliğini, heybetini, kutsallığını, mucizeler ve harikalar yapma gücünü, hayranlık uyandıran görkemini, doğruluğunu, şefaatini.

Mısır’dan Çıkış’a Genel Bir Bakış

Mısır’dan Çıkış, Yakup’un çocuklarının yazgısını takip ederek Yaratılış öyküsünü devam ettirir. Mısır’dan Çıkış kendi içinde tam bir akışa sahip olmasına karşın her biri Tanrı’yı tanımaya odaklanan iki farklı bölüme ayrılabilir. Kitabın ilk yarısı, Tanrı’yı kişisel bir biçimde tanıma konusu üzerinde odaklanmıştır. Başlangıçta Musa yanan çalıda Tanrı ile karşılaşır ve ardından aralarında geçen konuşmada Tanrı’nın özel adı da dahil olmak üzere – RAB – doğası hakkında birçok şey öğrenir (3:1-4:17)1. Firavun, RAB hakkında hiçbir şey bilmediğini gösterdiği zaman bu konu tekrar gündeme gelir: “RAB kim oluyor ki, O'nun sözünü dinleyip İsrail halkını salıvereyim? RAB'bi tanımıyorum. İsrailliler'in gitmesine izin vermeyeceğim” (5:2). Farklı mucizeler ve harikalar ortaya çıktıkça Mısırlılar yavaş yavaş RAB’bin mutlak (yetkin) gücünü kabul etmeye başlarlar. En sonunda RAB Firavun’u ve ordusunu Kamışlar Denizi’nde ölümlerine doğru götürürken,2 bunu yapmaktaki asıl amacının “Mısırlılar’ın kendisinin RAB olduğunu bilmeleri” olduğunu söyler (14:4, 18). İsrailliler, Mısır’dan kurtarılmalarını kutlarken Tanrı’ya O’nun hakkında bildiklerini vurgulayan canlı bir ezgi söylerler: "Var mı senin gibisi ilahlar arasında, ya RAB? Senin gibi kutsallıkta görkemli, heybetiyle övgüye değer, harikalar yaratan var mı?” (15:11).

Mısır’dan Çıkış’ın ikinci yarısı ise Tanrı’yı tanıma konusunu RAB ile İsrailliler arasında özel bir ilişki kurulmasına odaklanarak geliştirir. Bu amaçla anlatı iki konu üzerinde oldukça geniş bir şekilde durur: bir antlaşma yapılması ve buluşma çadırının inşa edilmesi.3 Bunların ilki, tıpkı bir kontrat imzalarken ya da evlilik antlarında bulunurken olduğu gibi İsrailliler’in Tanrı’yla sürekli bir ilişki içerisinde olabilmeleri için bağlı olmaları gereken koşulları ortaya koyar. Bu koşullar Dekalog’da (20:3-17) ve Antlaşma Kitabı içerisinde (20:22-23:33) yer alır. Tanrı’nın sürekli bereketini ve varlığını tecrübe etmek istiyorlarsa halktan Tanrı’nın doğruluğunu ve şefkatli doğasını yansıtmaları istenir. Mısır’dan Çıkış sadece ilk anlaşmanın oluşturulmasını kaydetmekle kalmaz (Çık. 19-24), aynı zamanda altın buzağının yapılması etrafında gelişen ve antlaşma ilişkisini neredeyse erken ve ani bir şekilde sona erme tehlikesiyle karşı karşıya bırakan olaylara da yer verir (Çık. 32-34). Buluşma çadırının inşa edilmesi, antlaşmanın doğal bir sonucunu oluşturur. Tanrı’nın buyruklarına göre inşa edilen buluşma çadırı, RAB’bin halkının arasındaki varlığının odak noktası haline gelir ve gerek kullanılan malzemeler, gerek yapısı aracılığıyla insanlara Tanrı’nın mutlak yetkin, kutsal doğasını anımsatır. Buluşma çadırının dikilmesinin ardından RAB halkının arasında konut kurararak (40:34-38) Mısır’dan Çıkış kitabı uygun bir şekilde son bulmuş olur.

İsrailliler Mısır’dayken

Mısır’dan Çıkış’ın ilk iki bölümü, birkaç yüzyıllık bir dönemi kapsar ve Yusuf’un yaşamını anlatan Yaratılış 37-50 ile İsrailliler’in Mısır’dan özgür olmalarını anlatan Mısır’dan Çıkış 3-15 arasında bir köprü oluşturur. 1 ve 2. bölümler, okuyucunun Yaratılış kitabı ile zaten haşır neşir olduğunu varsaymakla kalmaz, aynı zamanda Tanrı’nın betimlenme biçimini konusunda Yaratılış’ın önemli eğilimini devam ettirir. Yaratılış, öykünün merkezine Tanrı’yı yerleştirerek başlangıç yaparken kitabın ilerleyen bölümlerinde bir değişiklik meydana gelir ve Tanrı yavaş yavaş öykünün merkezinden ayrılarak öyküyü sahnenin dışından yöneten bir konuma yerleşir. Bunun en iyi örneğini atalarının aksine RAB ile doğrudan karşılaşmamış olan Yusuf’un öyküsünde görürüz. Bunun yerine RAB kendisini Yusuf’a ve geniş ailesine doğrudan açıklamadan hem Yusuf’un hem de ailesinin kaderlerini yönlendirir.

İsrail'lilerin Mısır'dan Kenan Dıyarına Yolculuğun Güzergahı

Mısır’dan Çıkış’ın ilk iki bölümü aynı zamanda Tanrı’nın artık kendisini insanlara doğrudan açıklamadığı fikrini ortaya koyar. Anlatı O’nun insanlar için sağlayarak ilgilendiğini vurgular, bunun örneğini iki ebenin öyküsünde ve İsrailliler’in nüfusunun etkileyici bir biçimde artmasında görebiliriz. Bu arkaplan ışığında yazarın 2:23-25’teki sözleri dikkat çekicidir. İsrailliler Tanrı’nın artık kendileriyle ilgilenmediğini düşünmüş olsalar da, doğru zaman geldiğinde Tanrı onları baskıdan kurtarmak için dramatik bir biçimde harekete geçecektir.

Mısırdan Çıkış’ın ilk ayetleri Yaratılış 1’e önemli bir gönderme içerir. İsrail halkının verimli bir şekilde çoğalarak tüm ülkeyi kaplaması, Tanrı’nın insanlığa Yaratılış 1:28’de verdiği ve Nuh’a tekrar ettiği (Yar. 9:1) buyruğunu yerine getirmektedir. Mısırdan Çıkış, bundan dolayı İbrahim’in torunlarını yaratılış buyruğunu yerine getiren soy olarak betimlese de, kısa bir süre sonra Mısır kralı karşılarına çıkar, onları köleleştirip diğer işleri için kullanmasının yanısıra kendisi için ambar şehirleri de inşa ettirir. Bu şehir inşa etme işi Tanrı’nın yeryüzünde kurmak istediği tapınak-şehrin inşasına ters düşer. Firavunun kontrolünden kurtulduktan sonra İsrailliler kendilerini buluşma çadırını kurmaya adarlar. Bu gezici yapı Tanrı için konut, Tanrı’nın tapınak-şehrinin kurulmasına yönelik ilk adımdır. Firavunun İsraillilere olan davranışları, Tanrı’nın yaratılışın iyiliğine planının gerçekleşmesine karşıtlığını gözler önüne serer. Bu olaylar Firavun ile RAB’bin karşı karşıya geleceği Mısırdan Çıkış 1-15’e zemin hazırlar.

Mısır’dan Çıkış’ın 2. bölümünde Musa’nın yaşamının ilk dönemine ve daha sonra Midyan’daki sürgününe özel bir önem verilir. Doğumunun ardından hayatının etkileyici bir şekilde kurtulmasında ve ironik bir şekilde Firavun’un sarayında büyümesinde anlatıya Musa’nın kitabın geri kalanında oynayacağı önemli rolün beklentisi hakimdir. Bunun da ötesinde, başkalarından zulüm görenler adına yaptığı şeyler (baskı görmüş İsrailli kölelere gösterdiği ilgi; Yitro’nun kızların uğruna müdahalesi), Musa’nın gelecek rolü konusunda ipucu verirler. Musa’nın Midyan’a kaçışıyla sahne artık Tanrı’nın kendisini çok etkileyici bir biçimde açıklaması için hazırdır.

RAB Kendisini Musa’ya Açıklıyor

Okuyucular Tanrı ile Musa’nın karşılaşma anı için kısmen hazırlanmış olsalar da bu karşılaşma Musa için bir sürpriz olmalıydı. Karşılaşmanın birkaç unsuruna kısaca değinmemiz iyi olacaktır. İlk olarak Musa’nın karşılaştığı Tanrı bir yanan çalı içindedir. Mısır’dan Çıkış kitabı boyunca Tanrı’nın varlığı sık sık duman, bulut ve ateşle simgelenir (13:21-22; 14:24; 19:18; 24:17; 40:38; krş. Lev. 9:24; 10:2; Say. 9:15-16; 11:1-3; 14:14; Yas. 1:33; 4:11-12, 15, 24, 33, 36; 5:4-5, 22-26; 9:3, 10, 15; 10:4; 18:16). İkincisi, Musa çarıklarını çıkararak Tanrı’nın kutsallığını kabul eder; Tanrı’ya yaklaşırken dikkatli ve özenli olmak gerekir. Tanrısal kutsallık kavramı Mısır’dan Çıkış (ve özellikle Levililer) kitabında temel bir konu olarak tekrar ortaya çıkar.4 Üçüncüsü, kayınpederinin sürüsünü çölden geçirerek Horev’e götürmüş olan Musa (ayet 1), daha sonra İsrailliler’e de aynı yolda önderlik edecek ve onları da aynı yere götürecektir (krş. 3:12; 19:1-2). Orada İsrailliler de Tanrı’nın ateşle açıklanan kutsal varlığına tanıklık edecekler.

Tanrı Musa’ya kendisini ilk başta “[Senin] babanın Tanrısı, İbrahim’in Tanrısı, İshak’ın Tanrısı ve Yakup’un Tanrısıyım” şeklinde tanıtır (3:6) ve Tanrı’nın kimliği konusu 13-15’te Musanın O’nun adını sormasıyla tekrar gündeme gelir. Bu soru önemlidir, çünkü İsrailliler bir bireyin adının o bireyin doğasını yansıttığına inanırlardı. Yaratılış’ta Tanrı’ya yakıştırılan farklı adlar O’nun doğasının farklı yönlerini yansıtır: El Elyon (“En Yüce Tanrı”; Yar. 14:18-20), El Roi (“Beni gören Tanrı”; Yar. 16:13), El Şaday (“Kadir Tanrı”; Yar. 17:1), El Olam (“Sonsuz Tanrı”, Yar. 21:33). Burada Tanrı kendisini kişisel adı olan “Yahve” olarak tanıtır. Bu, ad Türkçe’ye “RAB” şeklinde çevrilir (3:15)5.

İbranice ‘Yahve’ adı, ‘olmak’ fiilinden gelir ve ‘olan’ ya da ‘olacak’ anlamını taşır. Tanrı’nın kişisel ismi olarak “Yahve”, 14. ayette bulunan ve farklı şekillerde tercüme edilebilecek bir ifade ile yakından ilişkilidir: “Ben Ben Olan’ım”. Bu ifade biçiminin kısaltılmış bir şeklini “beni size Ben Ben’im diyen gönderdi” cümlesinde görürüz (3:14). ‘Ben varım’, İbranice ‘ehyeh’in karşılığıdır ve ‘Ben olacağım’ şeklinde de çevrilebilir. Ama ‘ehyeh Tanrı tarafından kendisini kastederek kullanıldığında ‘Ben’ anlamını taşır çünkü Tanrı hep vardır ve burada konuşan bizzat kendisidir. Eğer Tanrı kendisinden ‘Ben varım’ diye bahsediyorsa, diğerleri ondan ‘O var’ diye bahsedecektir. Bu durum göksel isim ‘Yahve’nin kökenini açıklayabilir çünkü bu kelime ‘olmak’ kökünden gelmektedir. Yahve ‘Olacak’ anlamını taşısa da, ‘ehyeh gibi gelecek zamandan ziyade şimdiki zamanda düşünülmelidir.

Daha önceki kendisine verilen adların aksine, Yahve adı Tanrı’nın doğasını belirli bir özelliğine sınırlamaz: O, O OLANDIR. Bunun da ötesinde doğası değişmez. Daha önceki kuşakların tapındığı Tanrıdır (“İbrahim’in Tanrısı, İshak’ın, Tanrısı ve Yakup’un Tanrısı”) ve gelecek kuşaklar da O’na tapınacaklardır (“sonsuza dek adım bu olacak, kuşaklar boyunca böyle anılacağım”(3:15).

Tanrı Musa’ya Mısır’a dönüp İsrail’in önde gelenlerini bir araya getireceğini söyler. Hep birlikte İsrailliler’in çöle doğru üç günlük kısa bir yolculuk yapıp Tanrı’ya tapınabilmeleri için Fıravun’dan izin isteyeceklerdir (3:18). Firavun’un aslında pek de önemli olmayan bu ricaya karşı tepkisi, İsrailliler’e karşı düşmanlığını güçlü bir şekilde gözler önüne serer. Onların isteklerini kabul etmeyi reddeder, ve bunun nedeni isteklerinin aşırılığı değil, onlardan nefretidir. Mısır’dan Çıkış 7-15 arasındaki anlatı, bu gözlemi daha da pekiştirir. “Güçlü bir el zorlamadıkça” Firavun kararını değiştirmeyecektir (3:19). Tanrı’nın eli Mısırlılar üzerinde öyle bir etki yaratır ki İsrailliler’in Mısır’dan ayrıldığını görmek uğruna mallarını onlara vermeye razıdırlar. Bu armağanlar, İsrailliler’in o güne değin katlandıkları sıkıntıların karşılığı olacaktır.

Tanrı’nın varlığının verdiği güvenceye rağmen Musa bir sorun olduğunu öne sürer. Ya İsrailliler ona inanmazlarsa? Onları Tanrı’nın kendisine gerçekten göründüğü konusunda nasıl ikna edecektir? Tanrı buna yanıt olarak mucizevi dönüşümlerden oluşan üç işaret verir: Musa’nın asası bir yılana dönüşecektir (4:2-4); eli bir deri hastalığına yakalanıp kar gibi bembeyaz olacaktır (4:6-7) ve Nil’in suları kana dönüşecektir (4:9). Musa bu mucizelerden ilk ikisine kişisel olarak tanıklık eder. Üçüncüsü ise bu aşamada imanla kabul edilmelidir. Ve bunların üçü bir arada İsrailliler’e gösterildiği zaman Musa’nın Tanrı tarafından gönderildiği konusunda ikna olurlar (4:30-31).

Musa Firavun’un karşısına ilk defa çıktığında Mısır’ın kralı onu, Harun’u ve özellikle RAB’bi ne kadar küçük gördüğünü açık bir şekilde ortaya koyar: “RAB kim oluyor ki O’nun sözünü dinleyip İsrail halkını salıvereyim? RAB’bi tanımıyorum, İsrailliler’in gitmesine izin vermeyeceğim (5:2).6 Firavun’un RAB hakkında hiçbir bilgisi olmamasına rağmen bu çok kısa bir sürede ve dramatik bir biçimde değişecektir. RAB’bi tanıma motifi izleyen bölümlerde sık sık karşımıza çıkar (krş. 6:7; 7:5, 17; 8:10, 22; 9:14, 16, 29; 10:2; 14:4, 18). Kendisini Musa’ya, Harun’a ve İsrail’in önderlerine zaten açıklamış olan Tanrı, şimdi kendisini Firavun’a ve Mısırlılar’a güçlü bir şekilde gösterecektir.

6:28-7:7’de Musa’ya hitap eden bir başka konuşma, “mucizeler ve harikaların” (7:3) Mısır’dan Çıkış 7-14 bölümler arasında yine yaygın olacağı beklentisini yaratır. Burada dikkatler Firavun’un yüreğinin katılaşmasına ve Tanrı’nın İsrail’i Mısır’dan çıkarma sürecinde gerçekleşen “güçlü yargı eylemlerine”(7:4) çekilir. Tanrı, bunun sonucunda “Mısırlılar’ın O’nun Tanrı olduğunu bileceklerini” ilan eder (7:5). Böylece 7:8 ile 14:31 arasındaki bölümler için sahne hazırlanmış olur.

Mısır’daki Mucizeler ve Harikalar

Mısır’dan Çıkış anlatısı, Mısır’da gerçekleşen mucizeler ve harikalara oldukça hatırı sayılır bir yer verir. Bunlar sık sık “on belâ” olarak adlandırılmasına karşın, bu yakıştırma aslında yeterince tatmin edici değildir. İlk olarak, Kutsal Kitap metni bunların birkaçından “belâlar”7 olarak söz etse de (9:3, 14, 15; 11:1; karş. 8:2), bir bütün olarak bakıldıklarında bunların daha çok “belirtiler” (7:3; 8:23; 10:1, 2) ya da “şaşılası işleri” (4:21; 7:3; 11:9, 10; krş. 7:9’da ‘mucize’) olarak adlandırıldıklarını görürüz. İkincisi, Mısır’dan Çıkış 7-12’de aslında on bir mucize bulunur. Bunların ilki olan asanın yılana (ya da timsaha) dönüşmesi (7:8-13) genellikle “belâlar” listesine dahil edilmez.8 Bu aynı zamanda İsrailliler’in Musa’ya görünenin Tanrı olduğuna ikna olmaları için Tanrı’nın Musa’ya verdiği ilk doğaüstü belirtisi (4:2-5). Musa’nın Firavun’un önünde gerçekleştirdiği bir sonraki mucize olan suyu kana dönüştürmek (7:14-25), daha önce de İsrailliler’i Musa’nın tanrısal çağrısı konusunda ikna etmek için kullanılmıştır (4:8-9). Ancak bu mucizeler üzerine İsrailliler’in ikna olmasına karşın (4:38-31) Firavun bunlara pek rağbet etmez (7:13, 22); kendi büyücüleri de aynı harikaları gerçekleştirebilmişlerdir (7:11, 22).

Doğaüstü belirtilerin her birine yer verilirken aynı kalıp takip edilir, ancak monotonluktan uzak durmak için küçük değişiklikler yapılır.9 On bir mucizenin hepsinin ortak özellikleri vardır. Her bir mucizenin anlatılması “RAB Musa’ya dedi ki” ifadesiyle başlar (7:8, 14; 8:1, 16, 20; 9:1, 8, 13; 10:1, 21; 11:1). Her bir mucizede ilk adımı atan Tanrı’dır, Musa ile Firavun arasında geçen şeylerin her adımı Tanrı’nın kontrolü altındadır. Her bölüm 4:21 ve 7:3-4’de söylenenleri hatırlatarak en sonunda Firavun’un yüreğinin katılaştığını – ya da daha iyi ‘pekiştiğini’ -- tekrarlar (7:13, 22; 8:15, 19, 32; 9:7, 12, 35; 10:20, 27; 11:10). Firavun’un yüreğinin katılaşmasını ifade eden birçok cümle, bu motifin öneminin altını çizer. Anlatı, Firavun’un yüreğinin katılaşmasının iki şekilde gerçekleştiğini söyler. İlk başlarda Firavun’un kendi yüreğini inat ettiğini anlatılırken (7:13; 14, 22; 8:15, 19, 32; 9:34, 35), sonraki aşamalarda anlatıda Firavun’un yüreğini artık Tanrı’nın katılaştırdığı açıklanır (9:12; 10:20, 27; 11:10; 14:4, 8, 17).

Ne yazık ki Tanrı’nın Firavun’un yüreğini “katılaştırması” genellikle yanlış yorumlanır. Birçok okuyucu Tanrı’nın Firavun’un özgür iradesine müdahale ettiğini düşünmektedir. Bu bakış açısına göre Firavun İsraillileri serbest bırakmak istediği halde Tanrı onun bunu yapmasına engel olmuştur. Ama metin dikkatli bir biçimde okunduğunda Tanrı Firavun’un yüreğini katılaşması onun kendi kanaatına sadık kalmasını sağlamıştır. Bunun ışığında şuna dikkat etmemiz önemli: Firavun’un yüreğinin katılaştırılması, bir zorluğun ortadan kaldırılmasından sonra gelir, artık İsraillileri serbest bırakması için ona yapılan baskı söz konusu değildir. Firavun’un yüreğinin katılaştırılması motifinde Tanrı, Fıravun’un İsraillileri üzerinde bir baskı olmadan, kendi isteğiyle bırakmasını ister.

Firavun’un yüreğinin katılaşması, anlatıda gerçekleşen diğer gelişmelerle bir zıtlık oluşturur. Mısırlı büyücüler ilk başlarda Musa’nın ve Harun’un mucizelerini taklit etmekte başarılı olsalar da kısa bir süre içinde güçlerinin sınırlarına ulaşır ve Firavun’a “bu işte Tanrı’nın parmağı var” derler (8:19). Daha sonra da “çıbandan ötürü Musa’nın karşısında duramaz oldukları” özellikle belirtilir (9:11). Firavun’un kendi yetkilileri de zamanla RAB’bin gücü konusunda ikna olurlar. Musa, Tanrı’nın “Mısır’ın tarihinde görülmemiş ağır bir dolu yağdıracağını söyleyince” (9:18) bazıları bu tehdit karşısında önlem almaya girişir (9:20). Musa bir dahaki sefer çekirge sürüsü belâsından söz ettiğinde ise yetkililer Firavun’u İsrail’e ayrılma izni vermesi konusunda teşvik ederler (10:7; krş. 11:3).

Firavun’un etrafındakiler zaman içinde RAB’bin gücü konusunda ikna olmalarına rağmen Firavun inatla direnmeye devam eder. Ancak Tanrı’dan gelen mucizeler ve işaretler sonucunda o da en sonunda geri adım atmaya mecbur olur. İlk başta, eğer Musa kurbağaların ortadan kalkması için dua ederse halkın ayrılmasına izin vereceğini söyler (8:8). Bunun ardından İsrailliler’in Mısır içerisinde kalmalarını arzulamasına rağmen bir süre için çöle gitmelerine izin vermek konusunda ikna olur (8:25-28). Dolunun ardından ilk önce halkın gidebileceklerini söylemesine rağmen (9:28), bu hiçbir zaman gerçekleşmez. Musa çekirgelerin istilasıyla tehdit ettiğinde Firavun İsrailli erkeklerin RAB’be kurbanlar sunmak için ayrılmalarına izin vermeye hazırdır, ancak kadınlara ve çocuklara izin vermez (10:8-11). En sonunda erkeklerin, kadınların ve çocukların gitmelerine razı olur, bu defa da sürülerini yanlarında almalarına izin vermez (10:24). Art arda gelen mucize ve harikalar karşısında Musa ve Harun’a izin vermeye istekliymiş gibi görünmesine rağmen, Firavun halkın Mısır’dan ayrılmasına ısrarla karşı durur.

Tanrı’nın gücünün Firavun ve Mısırlılar’a son kez gösterilmesi, ilk doğan erkek çocukların öldürülmesiyle olur. Bu noktada anlatı genişleyerek İsrailliler’in Mısır’dan ayrıldıkları gece gerçekleşen olayları detaylı bir şekilde verir. Fısıh bayramı İsraillilerin Firavun’un tutsaklığından kurtulduklarını belirtmesinin yanısıra, İsraillilerin ilk doğan erkek çocuklarının Tanrı’nın gözünde kutsal olarak takdis edilir.10 Mısır’daki bütün ilk doğan erkek çocukların öldürülmelerinin sonucunda Firavun RAB’bin gücünü kabul edip geri adım atmak zorunda kalır. Varlığını Mısırlılar’ın şimdiye kadar hiç tanık olmadıkları mucizeler ve harikalarla kanıtlamış olan Tanrı hakkında hiçbir bilgisi olmadığını söylemesi artık mümkün olmayacaktır.

Firavun ilk doğan oğulların ölümünün ardından İsrailliler’in Mısır’ı terketmelerine izin vermesine karşın, RAB’bin gücü bir kez daha gösterilecektir. Tanrı bunu gerçekleştirebilmek için İsrailliler’in Kenan’a gitmek üzere Mısır’dan ayrılmalarını geciktirir ve Kamış Deniz’in batı yakasında, Mısır sınırları içerisinde kalırlar (krş. 13:18; 15:4). Firavun ve ordusu eski köleleri olan İsrailliler’in peşinden gidince İsrailliler köşeye sıkıştırıldıklarını düşünüp korkuya kapılırlar (14:10-12). Ancak Musa asasını ileriye doğru uzatarak halka denizin ikiye ayrılmış suları arasından güvenli bir geçiş yolu açar. Mısırlılar yine halkın peşinde ilerlediklerinde ise Musa elini tekrar uzatır ve bunun Firavun ve ordusu için sonucu oldukça trajik olur: “onlardan bir kişi bile sağ kalmaz” (14:28). 4 ve 18. ayetler, tekrarlama yoluyla RAB’bin Mısır ordusunu yok etmekteki asıl amacına dikkat çeker: “Mısırlılar bilecek ki, ben RAB’bim.” Daha önce Firavun kendisinden izin isteyen Musa’ya “RAB kim oluyor ki, O'nun sözünü dinleyip İsrail halkını salıvereyim?” diye cevap vermişti (5:2). En sonunda neden RAB’bin sözünü dinlemesi gerektiğini keşfetti. Anlatı, İsrailliler’in Mısır tehditi karşısında hissettikleri inançsızlık ve korkuyu üzerlerinden atıp (14:10-12) RAB’bin kurtarışıyla O’na inanç ve güven duyduklarını vurgular (14:31).

Köle edilmiş İsrailliler’in Tanrı sayesinde Mısır egemenliğinden kurtuluşlarını anlatan öykü, yine uygun bir biçimde Musa ve tüm halkın RAB’bin görkemi ve gücünü ilan ettikleri kutlama ezgisi ile sona erer (15:1-18).11 Burada anlatı düzyazıdan şiire döner. Şiirin coşkulu dili, İsrailliler’in kendilerine acıyan ve kendilerini zorbaların elinden kurtarana karşı hissetikleri düşünceleri ve duyguları düzyazıdan çok daha iyi bir şekilde aktarır. Düzyazıda zaten kaydedilmiş olan olayları bir kez daha hatırlayan okuyucu da İsrail halkının kutlamasına katılmak için teşvik edilir. Halk Tanrı’ya şimdiye kadar yaptıklarından ötürü tapınma ve övgü ile yaklaşırken, aynı zamanda geleceğe de özgüvenle bakarlar. Böylece ezgileri Tanrı’nın kendileri için yapacağı şeylere odaklanarak son bulur (15:17-18). Geçmişte yaşanan olayların ve gelecekle ilgili beklenti göz önünde bulundurulduğunda, bu bölümün sonunda Miryam’ın ve bütün kadınların tef çalıp sevinçle dans etmeleri de pek şaşırtıcı değildir.

Sina Antlaşması

İsrailliler Mısır’dan Tanrı tarafından kurtarılmalarının ardından Tanrı’nın Musa’ya daha önce bildirdikleri yerine getirecek şekilde yavaş yavaş Sina Dağı’na doğru ilerlediler (krş. 3:12). Oraya vardıklarında Tanrı’ya ilişkilerinde yeni gelişmeler yaşandı. Tanrı ile İsrailliler arasında, tüm halkın Tanrı’ya itaat etmesi halinde O’nun değerli hazinesi olacakları ilkesine dayanan bir sözleşme ya da antlaşma yapıldı. İsrail ordugahının tam ortasına RAB’bin halkının arasında yaşamasına uygun olacak bir mekan inşa edilmesi için buyruk verildi. Bu, Tanrı’nın halkı için görünür bir şekilde erişilebilir olmasını sağlayacaktı. Bu gelişmelerin sonucunda insanlar Tanrı’yı daha yakından tanıyabileceklerdi. O artık yalnızca göklerde yaşayan halkından uzak bir Tanrı olmayacak, kurulacak tapınak-şehri için yeryüzünde yaşamaya gelecekti.

Tanrı Sina’da kendisini İsrailliler’e yeni bir biçimde açıkladı. Bu açıklamanın üç önemli yönü vardır: İlk olarak Tanrı’nın doğasının kutsallığına dikkat çekilir. Bunu Musa’ya verilen buyruklarda görebiliriz. İnsanlar kendilerini arındırmalı, giysilerini yıkamalı ve üç gün boyunca cinsel ilişkiden kaçınmalıdırlar (19:14-15). Buna ek olarak Musa insanların Tanrı’yla doğrudan karşı karşıya kalmamaları için dağın etrafında bir sınır çizmelidir, kâhinler bile bu sınırlamalara uyacaktır. Yanan çalının etrafındaki toprak Tanrı’nın varlığı nedeniyle kutsal olduğu için (3:5) Sina Dağı da kutsaldır (19:23). İkincisi, gök gürlemelerinin ve şimşeklerin, ateş ve dumanın, ve dağın kendisinin sert bir şekilde sarsılmasının (19:16-19) eşlik ettiği Tanrı’nın varlığı, insanlarca görülebiliyor, işitilebiliyor ve hissedilebiliyordu. Bu teofani Tanrı’nın dağa gelmesini işaretler. Bazı bilginlerin görüşünün tersine Tanrı’nın Sina Dağı’nda yaşadığı algılanmamıştır. Üçüncüsü, Tanrı dağın eteklerinde toplananların hepsine doğrudan konuşarak antlaşma ilişkisinin kurulabilmesi için uymaları gereken tüm temel ilkeleri ve zorunlulukları onlara ilan etti (20:1-17). Tüm bunların insanlar üzerindeki etkisi, Musa’dan Tanrı’nın karşısında kendilerinin aracısı olmasını istemek oldu. Musa bunun ardından Tanrı’dan antlaşmayla ilgili birçok zorunluluk daha aldı (20:22-23:33). Bu koşulların tümü Tanrı’nın doğasını, özellikle tanrısal niteliklerinden olan doğruluğunu ve şefkatini yansıtıyorlardı.12

Sina Antlaşması’nın onaylanıp yürürlüğe girmesinin ardından (24:3-8) Musa Tanrı’nın yeryüzündeki konutu olacak bir buluşma çadırının inşası ile ilgili buyrukları almak üzere Tanrı’nın huzuruna çağrıldı. Bu çadırın özel doğası, Tanrı’nın karakterinin belirli yönlerini, özellikle mutlak yetkisi ile kutsallığını yansıtır. İnşasında kullanılan değerli metaller ve mavimsi kumaşlar kraliyetin göstergesidir, kâhinlerin atanması ve çadırda kullanılacak tüm eşyaların takdis edilmesi ile Tanrı’nın kutsallığını vurgular.13

Musa Tanrı’dan Buluşma Çadırı’nın inşası ile ilgili buyrukları alırken Sina Dağı’nın eteklerinde kalan halk Tanrı’nın varlığını simgeleyen bir şeye sahip olmak istediler. Bu da ironik bir şekilde altın buzağının yapılması ile sonuçlandı. Buluşma Çadırı altın eşyaları ile RAB’bi bir Kral olarak betimlerken, altın buzağı, bunun tam tersine onu sırf bir hayvandan ibaret olarak betimledi. İnsanlar kurbanlar sunmalarına rağmen altın buzağıya tapınmış olmaları, kendilerini Mısır’dan kurtaran Tanrı’yı aşağıladı. Tapınmanın doğru olabilmesi için Tanrı hakkında doğru bir kavrayışta temellenmesi gerekir. Mısır’dan Çıkış kitabı, Tanrı’yı bizim hayal ettiğimiz gibi değil, olduğu gibi bilmenin önemini vurgular.

Altın buzağı olayının ardından Musa Tanrı’nın yüceliğini görmek istedi (33:18). Musa’ya yanıtından anlıyoruz ki RAB yüceliğini ‘bütün iyiliği’ ile bir tuttu (33:19). Musa’ya kim olduğu konusunda güvence vermek için Tanrı Musa’ya kendi kişisel adı olan RAB’bi ilan edecektir. İlginç bir şekilde Tanrı Musa’ya adını daha önce açıkladığında “Musa yüzünü kapamıştı, çünkü Tanrı’ya bakmaya korkuyordu” (3:6). Şimdi daha büyük bir cesaret sergiledi. Ancak Musa’ya Tanrı’yı daha önce hiçbir kimsenin görmediği şekilde görme izni verilmesine rağmen, o bile Tanrı’nın yüzüne bakıp sağ kalamazdı (33:20).

Tanrı kendisini dağın tepesinde Musa’ya açıkladığı zaman sadece “suçları, isyanları, günahları bağışlayan” şefkatini ve merhametini vurgulamakla kalmadı (34:7; krş. 33:19), aynı zamanda “hiçbir suçu cezasız bırakmayan” adaletini de açıkladı (34:7; krş. 32:34). Musa’ya bu tanrısal niteliklerin açıklanması o kadar önemliydi ki Eski Antlaşma’nın bir kaç yerinde bu metne gönderme yapılır (Say. 14:18; Neh. 9:17; Mez. 86:15; 103:8; 145:8; Yoe. 2:13; Yun. 4:2). Bu dramatik sahnede Tanrı’nın doğasının en önemli niteliklerinden ikisini dile getirdik: İsrailliler’i Mısır’dan kurtararak zaten göstermiş olduğu adalet ve merhamet...

Musa, Tanrı ile dağdaki bu benzersiz karşılaşması dışında ana ordugahın biraz dışında kurulmuş olan bir çadıra girerek Tanrı’yla düzenli bir şekilde iletişim kurdu.14 Bu çadır, özel işlevinden dolayı “buluşma çadırı” olarak bilinirdi (33:7).15 Musa burada Tanrı’yla eşsiz ve kişisel bir ilişki içerisindeydi: “RAB Musa’yla iki arkadaş gibi yüz yüze konuşurdu” (33:11). Birbirlerine oldukça yakın dursalar da Tanrı’nın sadık hizmetkarı Musa’nın bile O’na bakmaya izni yoktu; 33:9 çadırın perdesinin, çadırın içindeki Musa’ya, çadırın dışındaki Tanrı’dan koruduğunu ima eder. Etkileyici bir şekilde, Musa Tanrı’yla buluşmaya her gittiğinde yüzü parlar ve bir süre böyle kalırdı (34:29-35).16

Buluşma Çadırı nihayet kurulduğunda bir bulutla kaplandı ve RAB’bin yüceliği onu doldurdu (40:34). Tanrı artık halkının arasında yaşıyordu. Buluşma Çadırı, Musa’nın daha önceden kullandığı çadırın yerini alarak (krş. 33:7-11) “buluşma çadırı” haline geldi (40:35). Daha önceleri Musa çadırın içine girer ve Tanrı çadırın dışarısında kalırken ( 33:9), artık Tanrı çadırın içinde ve Musa dışında kalıyordu (40:35). Tanrı’nın varlığı, çadırın üzerindeki bulut ve duman aracılığıyla İsrail’deki herkese görünürdü. Yolculukları süresince onlara buradan önderlik etti (40:36-38). Mısır’dan Çıkış, mutlak yetkili Tanrı’nın halkı İsrail’in arasında görkemli bir şekilde konut kurmaya gelişini kaydederek dramatik bir şekilde son bulur.

Eski Antlaşma Özeti

Mısır’dan Çıkış kitabına hakim olan en önemli konunun Tanrı’yı tanımak olduğu hakkında en ufak bir şüphe yoktur. Metin sadece Tanrı’nın kendisini açıkladığı farklı yolları vurgulamakla kalmaz, aynı zamanda Tanrı’nın doğasının tam merkezinde bulunan nitelikleri üzerine odaklanır: mutlak yetkili heybeti, kutsallığı, hayranlık uyandıran görkemi, mucizeler yapma gücü, doğruluğu ve şefkati. Mısırdan Çıkış’ta anlatılanlara göre, Tanrı yalnızca insanlara kendisini eylem ve sözlerle açıklamaya değil, göksel kral olarak İsrail ordugahının tam ortasında yaşamaya gelmiştir. Bunun sonucunda İsrailliler Tanrı’yı eşsiz bir yolla tanıma fırsatına sahip olmuşlardır.

Yeni Antlaşma Bağlantıları

Mısır’dan Çıkış kitabında vurgulanan teolojik fikirlerin birçoğu aynı zamanda Yeni Antlaşma’da da bulunur. Fısıh, Sina Antlaşması ve Buluşma Çadırı ile ilgili benzerlikleri önümüzdeki üç bölüm içinde yer vereceğiz. Halkın çölde denenmesi ve Tanrı’nın halkına kayda değer sağlayışına ise 15. bölümde değineceğiz. Burada Mısır’dan Çıkış öyküsünün Yeni Antlaşma’daki diğer yansımaları üzerinde kısaca duracağız.

Yeni Antlaşma yazarları Tanrı’yı genellikle Mısır’dan Çıkış’ta açıklandığı biçimde betimlerler. Pavlus Tanrı’nın “çağların Kralı” (1. Ti. 1:17) ve “mübarek ve tek Hükümdar, kralların Kralı, Rablerin RABbi, ölümsüzlüğün tek sahibi, yaklaşılmaz ışıkta yaşayan, hiçbir insanın görmediği ve göremeyeceği Tanrı” (1. Ti. 6:15-16) olduğunu söylerken Tanrı’nın mutlak yetkili heybetini vurgulamaktadır. İbraniler’in yazarı da benzer bir şekilde Yasa’nın Tekrarı’ndan 4:24’tan alıntı yaparken “Tanrı’yı hoşnut edecek biçimde saygı ve korkuyla tapınalım, çünkü Tanrımız yakıp yok eden bir ateştir” der (12:28-29).

Yeni Antlaşma yazıları içinde Mısır’dan Çıkış öyküsüne en çok gönderme yapılan bölüm, büyük olasılıkla Yuhanna’nın Müjdesi’dir. Aşağıdakiler bunların içinde en bariz olanlarıdır. İlk olarak hem Mısır’dan Çıkış, hem de Yuhanna’nın Müjdesi “mucizeler” üzerinde özel bir şekilde durur.17 Yuhanna’da diriliş dışında yedi “işaret” İsa’nın eşsizliğine dikkat çeker:

Müjde yazarına göre bu işaretler İsa’nın tanrısal doğasına tanıklık ederler.

İsa, öğrencilerinin önünde, bu kitapta yazılı olmayan başka birçok doğaüstü belirti gerçekleştirdi. Ne var ki yazılanlar, İsa'nın, Tanrı'nın Oğlu Mesih olduğuna iman edesiniz ve iman ederek O'nun adıyla yaşama kavuşasınız diye yazılmıştır (Yu. 20:30-31).

İsa tarafından gerçekleştirilen “işaretler” doğaları gereği tamamen olumlu olmaları açısından Mısır’da Çıkış’taki “yargı” bildiren “işaretler” ile taban tabana zıtlık içerisinde olmalarına rağmen, her iki kitaptaki işaretlerin birçok ortak yöne sahip olması dikkat çekicidir. Mısır’dan Çıkış’ta suyun kana dönüşmesi ve ilk doğan oğulun ölmesi, Yuhanna’nın Müjdesi’nde “umut” işaretleri ile değiştirilir: suyun şaraba dönüşmesi ve ilk doğanın ölümden dirilmesi.

İkincisi, Yuhanna’nın Müjdesi, Sinoptik İnciller ile zıtlık oluşturan bir şekilde İsa’nın Yeruşalim’e yaptığı çeşitli ziyaretlere özel bir biçimde odaklanır. Eğer elimizde sadece Yuhanna’nın müjdesi olsaydı, İsa’nın hizmetinin büyük bir bölümünün Yeruşalim’de geçtiğini düşünecektir. İsa’nın Yeruşalim ziyaretleri anlamlı bir şekilde Mısır’dan Çıkış’ı kutlayan çeşitli Yahudi bayramlarına denk gelir: Fısıh (2:13; 11:55); Çardak Bayramı (7:2); ve bir bayram (5:1). Buna ek olarak Yuhanna’nın Müjdesi’nde Vaftizci Yahya İsa’yı “Tanrı Kuzusu” olarak betimler (1:29; 1:36) ve belki de en önemlisi İsa Fısıh Bayramı sırasında çarmıha gerilir.18

Üçüncü olarak, Yuhanna Müjdesi’nin ayırt edici bir diğer özelliği de İsa’nın “Ben…” ifadeleridir.

İsa, “ben…” ifadesini arkasına bir yüklem eklemeden bir sürü defa kullanır (8:24; 28, 58; 13:19). Bu “ben…” ifadeleri ile Mısır’dan Çıkış’taki “Ben” ifadeleri arasındaki bağlantı tartışmaya açık olmasına rağmen Yuhanna Müjdesi’nin yazarının burada Mısır’dan Çıkış 3:14’e gönderme yapıyor olma olasılığı yüksektir: “Tanrı, ‘BEN BEN’İM’ dedi, ‘İsrailliler'e de ki, ‘Beni size BEN BEN’İM diyen gönderdi.’” (Çık. 3:14).19

Yuhanna’nın Müjdesi ile Mısır’dan Çıkış arasında bağlantı kuran diğer noktaları göz önünde bulundurduğumuzda İsa’nın “Ben dünyanın ışığıyım. Benim ardımdan gelen, asla karanlıkta yürümez, yaşam ışığına sahip olur” (Yu. 8:12) ifadesini İsrailliler’e çölde rehberlik eden ateş bulutuna bir referans olarak görme eğilimimiz artar (Çık. 13:21-22; 14:19; 40:38). Başka bir yerde ise İsa “gökten inmiş olan ekmek Ben’im” (Yu. 6:41) derken açık bir şekilde İsrail’in çölde yediği mannayı hatırlatmaktadır. Gerçekten de kitabımızın 16. bölümünde de göreceğimiz gibi özellikle Yuhanna 6, İsrailliler’in Mısır’dan Çıkış tecrübesine göndermelerle doludur.

Yuhanna Müjdesi’ni bir kenara bırakalım. Yeni Antlaşma’nın geri kalanında da Mısır’dan Çıkış’a göndermeler olduğunu söyleyebiliriz. Pavlus Romalılar’a mektubunda Mısır’dan Çıkış öyküsünün Firavun’un yüreğinin katılaşmasından nasıl söz ettiğine kısaca değinir (Rom. 9:17). Romalılar 9 boyunca Tanrı’nın egemenliğine odaklanan Pavlus Tanrı’nın amaçlarını gerçekleştirebilmek için bireyleri farklı şekillerde kullanma özgürlüğünü anlatır.

İbraniler’in yazarı da canlı bir dil kullanarak Sina Dağı’nı Siyon Dağı ile, yani göksel Yeruşalim ile karşılaştırır (krş. İbr. 12:22).

Sizler dokunulabilen, alev alev yanan dağa, karanlığa, koyu karanlık ve kasırgaya, gürleyen çağrı borusuna, tanrısal sözleri ileten sese yaklaşmış değilsiniz. O sesi işitenler, kendilerine bir sözcük daha söylenmesin diye yalvardılar. "Dağa bir hayvan bile dokunsa taşlanacak" buyruğuna dayanamadılar. Görünüm öyle korkunçtu ki, Musa, "Çok korkuyorum, titriyorum" dedi. Oysa sizler Siyon Dağı'na, yaşayan Tanrı'nın kenti olan göksel Yeruşalim'e, bir bayram şenliği içindeki onbinlerce meleğe, adları göklerde yazılmış ilk doğanların topluluğuna yaklaştınız. Herkesin yargıcı olan Tanrı'ya, yetkinliğe erdirilmiş doğru kişilerin ruhlarına, yeni antlaşmanın aracısı olan İsa'ya ve Habil'in kanından daha üstün bir anlam taşıyan serpmelik kana yaklaştınız (İbr. 12:18-24).

Eski İsrailliler Tanrı ile yeryüzündeki bir dağda karşılaştılar, oysa yeni antlaşmanın kucakladığı kişiler “sarsılmaz bir egemenliği” miras alırlar (İbr. 12:28).


1 Çoğu çeviride Tanrı’nın özel adı ‘Yahve’, ‘RAB’ olarak çevrilir. Bkz. 88 numaralı dipnot. Bu bölümdeki ayetler TCL02 çevirisinden alınmakta olsa da bazen ‘RAB’ yerine ‘Yahve’ de kullanılacaktır.

2 İbranice yam-sûp “kamışlı göl/deniz” veya “kamış gölü/denizi” anlamına gelir (A.g.e. “Kamış Denizi,” 10:19 ; 13:18; 15:4, 22; 23:31). Bu su alanını tanımlarken çeşitli unsurlar hesaba katılmalıdır:

  1. Öncelikle, İbranice yām ve onun Grekçe karşılığı θάλασσα (thallasa) göl anlamı taşıyabilmektedir. Eski Antlaşma’nın İbranicesinde göl anlamında başka bir kelime kullanılmaz (krş. [Yas. 33:23 -TCL02’de batı olarak çevrilmiştir]; Eyü. 14:11). Say. 34:11 ve Yşu. 13:27’deki Celile Gölü (Kinneret Gölü) de yām kelimesini içerir (Grekçe Septuaginta’da yām θάλασσα).

  2. İkinci olarak, Mısırdan Çıkış’ın ilk Grekçe çevirilerinde yum-sûp “Kızıl Deniz” olarak çevrilmiştir ve bu birçok İngilizce çeviriye de bu şekilde geçmiştir (krş. KJV, RSV, NIV, ESV, NET). Fakat muhtemelen yam-sûp el-Balah gölünün bölgesine atfen kullanılmış olup bugünkü Kızıl Deniz ile ilgisi yoktur (J. K. Hoffmeier, Ancient Israel in Sinai: The Evidence for the Authenticity of the Wilderness Tradition (Oxford and New York: Oxford University Press, 2005), 75-109; a.g.y., “Out of Egypt: The Archacological Context of the Exdodus,” BAR 33 (2007); 30, 41, 77).

3 Bu konular hakkında daha detaylı bilgi için 9. ve 10. bölümlere bakınız.

4 Bkz. Bölüm 11.

5 Türkçe çeviri, İbranice’deki Yahve adının kişisel bir ad olduğunu göstermekte yetersiz kalır. Tanrı’nın adı olan Yahve’nin yüceltilmesinden dolayı Yahudiler bu adın yerine İbranice “Rab” anlamına gelen “ădônāy” sözcüğünü kullanmaya başlarlar; böylece diğer dillere çevirilerde de aynı sözcük kullanılır. İbrani Kutsal Kitabı’nın sessiz harflerden oluşan metnine ortaçağda sesli harfler eklendiği zaman, “ădônāy” sözcüğündeki sesli harfler “YHVH” sözcüğündeki sessiz harflerin arasına aynen yerleştirilir. Bu da büyük olasılıkla Yahve adının yanlış bir şekilde “Yehova” olarak okunmasına yol açmıştır.

6 İlginç bir şekilde, Firavun’un kendi adından hiç söz edilmez. Okuyucular için “tanınmamış” olan biri Tanrı değil Firavun’dur.

7 İngilizce NIV tercümesindeki “belâ” sözcüğü İbranice’de birkaç farklı sözcüğe karşılık gelir ve bunlardan birkaçı “vurma” veya “darbe” olarak da çevrilebilir. Yahudi geleneğinde Mısır’daki mucizevi olaylara ‘on darbe’ denir.

8 Çık. 4:3’te Musa’nın asasının “yılan”a (nāḥāš) dönüşürken, Çık. 7:9-10’da “timsah”a (tannîn [büyük ihtimalle timsah]) dönüşür.

9 Mısır’dan Çıkış’ta anlatılan belâların antik Mısır’da gerçekleşmiş bir doğal olaylar serisi ile ilişkili olabilecekleri öne sürülmüştür. Örneğin Nil Nehri’nin kana dönüşmesi, nehir sularının Temmuz ve Ağustos aylarında aşırı yükselmesinin sonucu olabilirdi. Nehir suları, Mavi Nil ve Atbara ırmaklarının taşıdıkları kırmızı toprağın Nil’e karışması sonucunda “kan rengini” alırdı. Ancak bu açıklama, Mısır’ın dört bir yanında tahta kovalar ve çömlekler içerisindeki suların da kan rengine bürünmüş olmasını açıklamakta yetersiz kalır (Çık. 7:19). Ne de Musa’nın daha önce İsrailliler önünde (4:30) ya da Mısırlı büyücüler önünde (7:22) gerçekleştirdiği mucizeleri açıklayabilir. Metin, bu olayların Tanrı’nın işi olduğunun sürekli altını çizer. Örneğin Musa’nın ya da Harun’un çeşitli mucize ya da harikaları gerçekleştirmek için ellerini ya da asalarını öne doğru uzatmalarının kaydedilmesiyle anlatılmak istenen budur. Bunların bazıları doğal olaylar olarak açıklanabilmelerine karşın, ortaya çıkış nedenleri Tanrı’nın müdahalesiyle ilişkilendirilir.

10 8. bölüme bakınız.

11 Çık. 15:1’in İbranicesindeki ilk kelime bu ezginin Musa ve İsrailliler tarafından düzenli olarak söylendiğini, yalnızca bu olaya özel olmadığını ima eder.

12 Sina Antlaşması üzerinde detaylı bir tartışma için bkz. 9. bölüm.

13 Buluşma Çadırı üzerinde daha detaylı bir tartışma için bkz. 10. bölüm.

14 33:7-11 ve 34:33-35’te kullanılan İbranice sözcüklerin zaman çekimleri, bu metinlerin düzenli bir biçimde gerçekleşen olaylardan söz ettiğini gösterir.

15 Bu buluşma çadırı, aynı zamanda “Buluşma Çadırı” olarak da adlandırılan ve çok sonraları (36:8-38), üstelik İsrail ordugahının tam ortasında (Say. 1:53; 2:2, 17) inşa edilen Buluşma Çadırı ile karıştırılmamalıdır (örn. 40:2, 6).Bkz. Bölüm 10.

16 Musa’nın parlayan yüzü, onu Tanrı’nın peygamberi olarak halkın geri kalanından ayırdı. İnsanlara Tanrı’nın Sözü’nü ilettiği zaman yüzündeki örtü olmadan konuştu. Diğer tüm zamanlarda ise yüzünü bir peçe ile kapatırdı. Böylece İsrailliler Musa’nın ne zamna tanrısal yetkiyle konuştuğunu, ne zaman kendi adına konuştuğunu ayırt edebilirlerdi.

17 Grekçe’deki sēmeion, “işaret” veya “belirti” sözcüğü, bazen dilimize “mucize” veya “doğaüstü belirtisi” şeklinde çevrilmiştir.

18 Yuhanna’nın Müjdesi ile Fısıh arasındaki bağlantı hakkında daha fazla okumak için bkz. Bölüm 8

19 Bazı yazarlar İsa’nin ‘benim’ deyimi kullanımı Tanrı’nın Çık 3:14’te aynı kelimelerini kullanımı arasında bir bağlantı kursalar da, Yuhanna’nın Müjdesi’nde kullanılan ‘benim’ ifadeleri bir olasılıkla Yeşaya’da bazı ifadelerini yansıtır (özellikle 41:4; 43:10,13, 25; 46:4; 48:12). Madem Yeşaya’daki ‘benim’ ifade Çık 3:14’ten gönderme yapıyor İsa’nın Yuhanna’nın Müjdesi’nde kullanımı ve Çık 3:14’te Tanrı’nın adı olarak kullanımı arasında bağlantı kurmak uygundur.