« 16 »
Sevgi ve Sadakat

Yasa’nın Tekrarı Pentatuk anlatısını önemli bir doruk noktasına ulaştırıyor. İsrailliler vaat edilmiş topraklara girmenin eşiğindeyken Musa Tanrı’nın gelecekle ilgili planının ana hatlarını veriyor. Bu RAB ile İsrail arasında var olan özel antlaşma ilişkisine odaklanıyor. Bu antlaşmanın kalbinde her iki tarafın da diğerini bütün yüreğiyle ve sadık bir şekilde sevmesi yer alıyor. İsrailliler için bu adanmışlık Tanrı tarafından onlara yüklenen bütün sorumlulukları eksiksiz bir şekilde yerine getirmelerini gerektiriyordu. Tanrı’ya itaat onlara maddi refah ve ulusal güvenlik açısından bereketler sağlayacak, itaatsizlik ise bunun tam tersi bir sonuca yol açarak İsraillilerin vaat edilmiş toprakların dışında bırakılmasına sebep olacaktı. Musa insanları RAB ile olan antlaşma ilişkilerini yenilemeye davet ederken, onlara önemli bir seçim sunuyor: Önlerine ‘yaşamla ölümü, kutsamayla laneti’ koyuyor (30:19).

Giriş

Yasa’nın Tekrarı’nda anlatılan olayların arka planı ilk ayetler aracılığıyla sunuluyor. İsrailliler’in Mısır’ı terk etmelerinin üzerinden geçen kırk yılın sonunda insanlar Şeria Nehri’nin doğu yakasında ordugah kurmuşlardı. Nihayet Tanrı’nın ataları İbrahim, İshak ve Yakup’a vaat ettiği topraklara girmenin eşiğindeydiler. Mısır’dan çıkan ilk yetişkin kuşağın ölümünün ardından sonraki İsrail kuşağı Tanrı ile ilişkileri konusunda seçim yapmaları gereken bir noktaya gelmişlerdi. Ataları gibi önlerindeki engele takılacaklar mıydı? Yoksa RAB’be imanları aracılığıyla Şeria Nehri’ni geçip vaat edilmiş toprakları miras alacaklar mıydı?

Bu arka planın önemini göz önünde bulundurduğumuzda Musa’nın insanları uzun uzun tembihlemesi ve yönlendirmesi şaşırtıcı değildir. Anne babalarını Mısır’dan çıkartmasının ardından şimdi yeni yetişkin İsrail nesline önceki yıllarda olan her şeyi hatırlatıyor ve onları RAB ile Sina Dağı’nda başlamış olan özel antlaşma ilişkilerine kişisel bağlılıklarını doğrulamaya çağırıyordu. Yasa’nın Tekrarı’nın kalbinde İsrail ve Tanrı’sı arasındaki ilişkinin geleceği yatar.

Musa yalnızca Yasa’nın Tekrarı’nda insanlara kendi sözlerini kullanarak uzun uzun konuşur. Diğer yerlerde genellikle RAB’bin ona söylediklerini tekrar ediyordu. Ama burada kendi adına konuşarak İsrailliler’i RAB’bi izlemeye ikna ediyor. Bunun doğal bir sonucu olarak da Yasa’nın Tekrarı genellikle bir vaaz gibi okunuyor; sıkça öğütler ve çok sayıda tekrar içeriyor. Bu ona Pentatuk’ta başka bir yerde bulunmayan bir karakter veriyor.

Musa’nın konuşmaları, kitabın son ayetlerinde anlatılan ölümünden kısa bir süre önce verildiği için fazladan bir önem de kazanır (34:1-12). Bu ihtiyar, bir devlet adamının halkına ve bir babanın çocuklarına son sözleridir. Onları gelecek için doğru yönde ilerlemeye teşvik eder.

Kitabın anlatıcısının kısa açıklamalarının dışında Yasa’nın Tekrarı’nın büyük çoğunluğu Musa’nın sözlerinden oluşur. Kitaba hakim olan iki ana konuşma vardır. Bunlardan ilki 1:6-4:40’ta, ikincisi ise 5:1-26:19’da gelir. İlk konuşma İsrail’in kırk yıl kadar önce Sina Dağı’nı terk ettikleri zamandan bu yana RAB ile sürdürdükleri ilişkilerini gözden geçirir ve gelecekte RAB’be itaat etmeye dinlemeye yönelik öğütlerle biter. Bu 5:1’de başlayan ve 26:19’a kadar aralıksız devam eden ikinci konuşmaya uygun bir giriş yapar. İkinci konuşma Yasa’nın Tekrarı’nın üçte ikisini oluşturur. Anlatıcının ikinci konuşmaya yaptığı giriş (4:44-49) bu konuşmanın Musa’nın İsraillilere anlattığı ‘yasa’yı (İbranice tôrâ) anlattığını belirtir (4:44). Konuşmanın bu özelliği Musa’nın (1) ‘bugün size ilettiğim bütün buyruklara [tôrâ] uyun’ demesi ve büyük kireçlenmiş taşlar dikip üzerlerine bu yasayı yazmalarını söylemesi ile de anlaşılır (27:2-8). (2) ‘Musa yasanın [tôrâ] sözlerini eksiksiz olarak kitaba yazmayı bitirince’ ifadesi de bunu gösterir (31:24). ‘Yasa Kitabı’ [tôrâ] daha sonra ‘RAB’bin Antlaşma Sandığı’nın yanı’na konulacaktır (31:26). Musa kâhinlerden ve ihtiyarlardan bu yasayı [tora] insanlara her yedi yılda bir okumalarını ister (31:9-13). Yasa Kitabı’ndan aşağıda biraz daha bahsedeceğiz.

Yasa’nın Tekrarı’nın son bölümleri çoğunlukla daha kısa ve hepsi Musa tarafından yapılmamış konuşmalardan oluşur. Anlatıcının kısa açıklamaları bu konuşmaların başında yer alır. Konuşmaların ilki insanlar Şeria Nehri’ni geçip Kenan topraklarına vardıktan sonra Yasa Kitabı’nın [tôrâ] kireçlenmiş taşlar üzerine yazılmasıyla ilgili talimatlardan oluşur (27:1-8). Sonraki konuşma gelecekte topraklarının ele geçirilmesiyle ilgilidir. Bereketlemek için Gerizim Dağı’nda ve lanetlemek için Eval Dağı’nda duracak İsrail oymaklarını sayarak başlar (27:11-13; krş. 11:26-32). Ardından Levililer’in okuyacağı bir dizi lanet sıralanır (27:14-26). Musa bu talimatlara başka öğütler de ekleyerek insanları RAB’be itaat etmeye teşvik eder (28:1-68). Musa’nın öğütleri bereketlerin itaat aracılığıyla (28:2-14), lanetlerin de itaatsizliğin bir sonucu olarak (28:15-68) geleceğini vurgulayan önceki buyruklarla benzerlik gösteriyor. Anlatıda bereketlere ve lanetlere eşit yer verileceğini bekleyebilecek olsak da, lanetler daha fazla öne çıkmaktadır (27:15-26; 28:15-68). Bereketlerin ve lanetlerin ardından Musa bir kez daha insanlara antlaşmanın buyruklarını yerine getirmelerini öğütlüyor ve önlerindeki seçeneklerin yaşam ile ölüm olduğunu vurguluyor (29:2-30:20). Daha sonra Yeşu’nun Musa’nın yerine atanmasıyla ilgili kısa bir bölüm var (31:1-8). Bundan sonra ise Musa kâhinlere ve ihtiyarlara yasanın [tôrâ] yedi yılda bir halka okunmasıyla ilgili buyruk veriyor (31:9-13). Ardından dikkat çekici bir şekilde RAB vaat edilmiş topraklara girdikten sonra İsrail’in onu unutacağını ve antlaşmayı bozacağını öngörüyor (31:16-18). Bu nedenle Musa’ya insanlara bir ezgi öğretmesi buyuruluyor; böylece bu ezgi RAB’bin İsraillilere karşı tanıklığı olacaktır (31:19-22). Bu şarkıyı insanlara söylemeden önce (31:30-32:43) Musa Levililer’den Yasa Kitabı’nı [tôrâ] antlaşma sandığının yanına koymalarını istiyor; böylece o da halkın isyankarlığına şahitlik edecekti (31:24-29). Yasa’nın Tekrarı’nın geriye kalan kısımları Musa’nın ölümüne odaklanır. RAB Musa’ya ölmeden önce vaat edilmiş toprakları görebilmesi için Nevo dağına çıkmasını buyuruyor (32:48-52). Sonra Musa İsrailliler’i kutsuyor (33:1-29). En sonunda ise Musa’nın ölümü kaydediliyor ve kitap onun peygamberlikteki büyüklüğünü gösteren kısa bir anıt yazısı ile sona eriyor (34:1-12).

Yasa’nın Tekrarı ve Antik Yakın Doğu Antlaşmaları

Daha önceden de bahsettiğimiz gibi Yasa’nın Tekrarı RAB ile İsrailliler arasındaki özel antlaşma ilişkisinin yenilenmesiyle ilgilidir. 1950’lerin ortalarındaki Kutsal Kitap uzmanları Yasa’nın Tekrarı ve özellikle siyasi antlaşmalar ve yasalar gibi başka antik belgeler arasındaki benzerlikler üzerinde kapsamlı bir şekilde ele aldılar. Bazı uzmanlar Yasa’nın Tekrarı’nın bütünüyle M.Ö. 2000’li yılların antlaşmalarına benzer olduğunu söylerken, diğerleri bu benzerliklerin çok yakın olmadıklarını ya da M.Ö. 500’lü yılların antlaşmalarına daha çok benzediklerini söyleyerek bu fikre karşı çıkıyorlardı. Bu tartışmanın içine çok fazla girmeden birkaç gerekli açıklama yapacağım.

Yasa’nın Tekrarı’ndaki hükümlere en çok benzeyen antik dönem antlaşmaları güçlü ulusların kralları ile daha zayıf ya da manda altındaki ulusların yöneticileri arasında yapılmış antlaşmalardır. Bu antlaşmaların şekli yapısı ana hatlarıyla şu şekilde özetlenebilir:

  1. Antlaşmayı ve tarafları belirten önsöz.

  2. Taraflar arasındaki önceki ilişkileri tarif eden tarihsel önsöz.

  3. Daha zayıf olan tarafın yükümlülüklerini belirleyen maddeler. İki grup altında toplanırlar: (a) genel ve (b) özel koşullar.

  4. Sözleşme maddesi (antlaşmanın korunması ve okunmasıyla ilgili düzenlemeler)

  5. Şahitler. Antlaşmanın yapılışına şahitlik eden ilahları sıralar.

  6. Lanetler ve kutsamalar. Antlaşma koşullarına uyulması ya da uyulmaması halinde gerçekleşecek sonuçları bildirir.

Bazı uzmanlara göre bu antlaşma kalıbı Yasa’nın Tekrarı’nda olduğu gibi görülebilir. Buna uygun olarak Yasa’nın Tekrarı’ndaki içeriği bu antlaşma kalıbının çeşitli unsurlarıyla eşleştirmek gerekirse şöyle bir sonuç ortaya çıkar:

1. Önsöz: 1:1-5
2. Tarihsel önsöz: 1:6-3:29
3a. Genel koşullar: 4:1-40; 5:1-11:32
3b. Özel koşullar: 12:1-26:19
4. Sözleşme maddesi: 27:1-26
5. Şahitler: Yasa’nın Tekrarı’nın tek tanrılı doğasından dolayı uygulanabilir değil.
6. Lanetler ve kutsamalar: 28:1-68

Diğer uzmanlar daha dikkatli bir yaklaşım göstermiş ve bu antlaşma kalıbının Yasa’nın Tekrar’ına olduğu gibi uygulanmasının yanlış olacağını söylemişlerdir. Onlara göre antik antlaşma kalıbının temel unsurları Yasa’nın Tekrarı’ndaki metinle benzerlik gösterse de, onun kendisi bir antlaşma belgesi değildir. Yasa’nın Tekrarı, kendisi bir antlaşma belgesi olduğunu iddia etmediği için bu görüş oldukça takdir edilebilir. Zorlamak gerekirse en fazla 5:1-26:19 ve belki 28:1-68’in metni bağımsız bir belge gibi gösterdiğini söyleyebiliriz.1

Yasa’nın Tekrarı’nın tamamı ve Antik Yakın Doğu’da manda altındaki ulusların antlaşmaları arasındaki şekilsel benzerlik kanıtlar eksik olsa da, antlaşmanın İsrailliler ve RAB arasındaki onaylanma süreci manda altındaki ulusların antlaşmalarıyla büyük bir benzerlik gösterir. Her ikisinde de biri güçlü diğeri zayıf olmak üzere iki taraf arasındaki özel ilişkinin resmiyete dökülmesi, kapsamlı yükümlülükler ve olası kutsamalar ile lanetler bildirilir. Uzmanlar hâlâ bu benzerliğin kesin doğası üzerinde tartışmaya devam etse de, bu benzerliği fark etmemizin Yasa’nın Tekrarı’nın yasal bir antlaşma olma gibi temel bir özelliğini daha iyi anlamamızı sağlayacağından şüphe yoktur.

RAB’bi Sevin

Yasa’nın Tekrarı RAB ile İsrailliler arasındaki ilişkinin resmi bir biçimde yenilenmesine odaklansa da, ilişkinin resmi olarak yenilenmesinin ilişkinin kendisini oluşturmayacağına önemli ölçüde dikkat çekilmiştir. Çünkü RAB ve halkı arasındaki ilişki sevgi ve sadakatin birbirine dayanan yapı taşlarının üzerine inşa edilmelidir. Bunu daha iyi anlayabilmek için modern bir örnekten yola çıkmak faydalı olabilir. Tanrı ile İsrail arasındaki ilişki kısmen karı ve koca arasındaki ilişkiyle kıyaslanabilir. Birçok toplumda karı ve koca arasındaki ilişki evlilik yeminleri yapılarak resmiyete dökülür. Evlilik töreni karı-koca arasındaki ilişkiyi resmileştirmesine rağmen, tek başına bu ilişkiyi sürdüremez. Evlilik ilişkinin sürmesi ve anlamlı bir yönde gelişebilmesi için ortak sevgi ve sadakatin olması esastır. Eğer sevgi ve/veya sadakat karı-koca arasındaki ilişkiden kaybolursa, resmi olarak bir arada olmaları çok az şey ifade edecektir. Hatta iki eş de bu resmi bağı bir başka resmi işlem ile ortadan kaldırmak isteyebilir: yani boşanabilirler. Tanrı ve İsrail arasındaki ilişki de evlilik törenine benzer. İki taraf da birbirlerine bağlı kalacaklarına söz verdiğine karşın, aralarındaki ilişkinin gücü sadece evlilik töreninin kendisine dayanmaz, her bir tarafın birbirine duyduğu sevgi ve sadakate dayanır. Bu nedenle Musa İsrailliler’e RAB’bi tüm varlıklarıyla sevmelerini söyler. Bunu şöyle ifade eder: ‘Tanrınız RAB'bi bütün yüreğinizle, bütün canınızla, bütün gücünüzle seveceksiniz’ (6:5; krş. 11:13; 13:3; 30:6). Böyle bir sevgi olmadan antlaşma ilişkisi anlamsız olacaktır.

Musa’nın RAB’bi sevmeye yönelik sıklıkla verdiği öğütler bunun İsrailliler için zor olabileceğini gösterir niteliktedir. RAB’bin sevgisiyle kıyaslandığında İsraillilerin sevme yetileri büyük bir farklılık oluşturmaktadır. Hiçbir yerde RAB’bin İsrail’e olan sevgisinin sona erebileceği ifade edilmemiştir. Aksine Musa Tanrı’nın halkına olan sonsuz sadakatini sıklıkla vurgular. En başından bu ilişkiyi başlatan O’dur. Bu sevgisinden ötürü İsrail’i seçip Mısır’daki köleliklerinden kurtarmıştır (4:37; 7:8; krş. 10:15). Aynı nedenden dolayı Balam’ın seçilmiş halkını lanetlemesine izin vermemiştir (23:5). Bir başka yerde ise Musa Tanrı’nın sevgisinin gelecekte de süreceğine dair güvenini ifade ediyor: Onun sevgisi binlerce kuşağa uzanacaktır (5:10; 7:9).

Musa RAB’bin İsraili seveceğinden ve onlara sadakat göstereceğinden tamamen emin olsa da bu tek yönlü bir Tanrısal kutsama ve yardım garantisi sunmaz. Aksine, antlaşma ilişkisi İsraillilerin her birinin de RAB’bi sevmesi ve O’na bağlı kalmasını gerektirir. Eğer RAB’bi sevmezlerse bunun yol açacağı sonuçlar açıkça bildirilmiştir: Tanrı’nın gözünden düşecekler ve bunu çeşitli lanetler aracılığıyla deneyimleyeceklerdir. Bu lanetler 27:15-26 ve 28:15-68’de uzun uzun sıralanır.

Bu yüzden Yasa’nın Tekrarı’ndaki sevgi asla duygusal ya da hislerle ilgili bir şey olarak sunulmamıştır. Tanrı’yı sevmenin insanlar açısından oldukça pratik sonuçları olacaktır. Antlaşma tarafından onlara yüklenen sorumlulukları yerine getirmeleri gerekecektir. Bu nedenle Musa RAB’bi sevmeye ve onun ‘uyarılarına, kurallarına, ilkelerine, buyruklarına’ her zaman uymaya tekrar tekrar dikkat çeker (11:1; krş. 5:10; 7:9; 10:12; 11:13, 22; 19:9; 30:16). Bir yandan gerçek sevgi kendisini kusursuz bir itaatle gösterecekken, diğer yandan itaatsizlik de Tanrı’yı sevmekteki başarısızlığı gösterecektir (krş. 13:3).

Sevgi ve itaat arasındaki bu ilişkinin ışığında –beni seven buyruklarımı yerine getirecektir- Yasa’nın Tekrar’ının temelinde İsrailliler’den yerine getirmeleri beklenilen uzun bir yükümlülük listesinin yer alması şaşırtıcı değildir. Bu yükümlülükler 28:61; 29:21 ve 31:26’da kullanılan ismiyle Yasa Kitabı’nı [tôrâ] oluştururlar. İbranice tôrâ sözcüğü eskiden beri ‘yasa’ olarak çevrilmiş olsa da, bu kısmen yanıltıcıdır. Çünkü o bir hukuk mahkemesi tarafından uygulanabilir yasaları içerse de, doğaları itibariyle ‘yasa’ olmayan buyruklar ya da koşulları da kapsar. Örneğin 6:6-9’daki (herkesin çocuğuna tôrâ’yı öğretmesiyle ilgili) Tanrısal buyrukları ‘yasa’ olarak sınıflandırmak yanlış olacaktır. Bu nedenle bazı uzmanlar tôrâ’yı ‘talimat’ olarak tercüme etmeyi tercih etmişlerdir. Bu ‘yasa’ sözcüğünün hukuki çağrışımlarını dışarıda bıraksa da tôrâ’nın yasal yönünü yansıtmakta başarısız olmaktadır. 17:8-13’te olduğu gibi tôrâ Levili kâhinler tarafından öğretilen yasal hükümler de içerir. Tôrâ’nın anlamını tam olarak karşılayan tek bir sözcüğü bulmak zor olduğu için, belki de en iyisi İbranice sözcüğü kullanmaya devam etmek ve onu 5:1-26:19’daki ifadelere uygun olarak anlamaktır.

Tôrâ’nın önemi Yasa’nın Tekrarı boyunca vurgulanmaya devam eder. Başlangıcında yer alan kısa açıklamada şu ifade vardır: ‘Musa Şeria Irmağı'nın doğu yakasındaki Moav topraklarında bu yasayı şöyle açıklamaya başladı’ (1:5). Anlatıcının 4:44’te belirttiği üzere Yasa Kitabı [tôrâ] 5:1’de başlar. Sonra Musa insanlara Yasa Kitabı’nı Eval Dağı’ndaki kireçlenmiş taşlar üzerine yazmalarını buyurur (27:1-8). Onun bir kopyası da antlaşma sandığının yanına konulacaktır (31:24-26). Bir başka yerde gelecekteki kralların onun bir kopyasını alıp hayatlarının her gününde okumaları beklenmesi Yasa Kitabı’nın [tôrâ’nın] önemine dikkat çekilir (17:18-20). Ayrıca Levililer tarafından okunan lanetlerin sonuncusunda da ondan söz edilir: ‘Bu yasanın [tôrâ’nin] sözlerine uymayan ve onları onaylamayana lanet olsun!’ (27:26).

İsrail’in tôrâ’ya uyması onların RAB’be olan sevgilerini göstereceği için, Musa onun gerektirdiği her şeyin öğrenilmesinin önemini vurgular. Bu nedenle İsraillilere yalnızca yasadaki hükümler üzerinde düşünmelerini değil, onları çocuklarına da öğretmelerini öğütler.2 “Bugün size verdiğim bu buyrukları aklınızda tutun. Onları çocuklarınıza belletin. Evinizde otururken, yolda yürürken, yatarken, kalkarken onlardan söz edin. Bir belirti olarak onları ellerinize bağlayın, alın sargısı olarak takın. Evlerinizin kapı sövelerine, kentlerinizin kapılarına yazın” (6:6-9; krş. 4:4; 11:18-21; 31:9-13). Musa’ya göre antlaşmanın koşulları Tanrı’nın halkının genç yaşlı her bir bireyinin günlük yaşamında hayati bir yere sahiptir. Bu hükümleri bilmek RAB ile uyumlu bir ilişki sürdürmek için mutlaka gereklidir. Onları önemsememek ise felaket getirecektir.

İsraillilerin itaatsizliğe yönelik güçlü eğilimlerinin farkında olduğu için (bkz. bu kitabın 17. bölümü) Musa öğütlerinin arasına itaate teşvik eden birçok ifadeyi de dahil ediyor. Bu teşvik edici ifadeler Yasa’nın Tekrarı boyunca görülebilir. Yasa’nın Tekrarı 28. bölümde lanetlerin sıralandığı uzun bölümün dışında, Musa genel olarak insanları itaatin faydalı yönlerini göstererek teşvik eder. Yalnızca ara sıra itaatsizliğin sonuçlarından söz eder (ör: 8:19-20). En fazla bulunduğu teşvik Tanrı tarafından kutsanma vaadidir. Bundan Yasa Kitabı’nın içinde çok sayıda yerde bahsedilir. Örneğin 15:7-10’da Musa İsraillileri yoksullara karşı cömert olmaya teşvik ederken: ‘Bundan ötürü Tanrınız RAB bütün işlerinizde ve el attığınız her şeyde sizi kutsayacaktır’ demiştir (15:10). Benzer ifadeler 7:12-15; 14:29; 15:4, 18 ve 23:20’de de görülür. Ama kutsama vaadinin en belirgin olarak bulunduğu yer Yasa’nın Tekrarı 28. bölümdür. Burada Musa sadece kutsamanın itaat etmekle geleceğinden söz etmez (28:3-14), aynı zamanda itaatsizliklerin de lanetlerle sonuçlanacağını belirtir (28:16-68). Musa burada Tanrı’nın kutsamasının ya da lanetinin pratikteki sonuçlarını kapsamlı ve tane tane anlatıyor. Bu bölümün detaylı bir şekilde incelenmesi bu kitabın kapsamının dışında kaldığı için birkaç genel gözlem yeterli olacaktır.

İlk olarak bolluk ve verimlilik vurgu yapılmıştır. Tanrı tarafından kutsandıklarında insanlar da sahip oldukları hayvanlar da sayıca artacaktır. Dahası, yaşadıkları topraklar bol ürün verecek ve diğer ulusların onlardan borç istemelerini gerektirecek kadar zengin olmalarını sağlayacaktır. Tanrı’nın lanetine maruz kaldıklarında ise bunun tam tersi gerçekleşecektir. Hastalıklar insanları, ekinleri ve hayvanları kırıp geçirecektir.3 Varlıkları öyle azalacaktır ki İsrailliler aralarında yaşayan yabancılardan borç istemek zorunda kalacaktır.

İkinci olarak, Tanrı’nın kutsayışı altında İsrailliler düşmanlarını kolayca yenebilecek, bu açıdan tamamen güvende olacaklardır. Onlara verilen bu söz ve toprakların verimliliğiyle ilgili diğer göndermeler, İsraillilerin vaat edilmiş topraklara yerleşeceklerinin güvencesidir. Ancak eğer insanlar Tanrı’nın lanetine maruz kalırlarsa bu güvenlik içinde yaşayan ulus tablosu tersine dönecektir. Yalnızca düşmanlarına karşı yenilgiye uğramayacaklar, daha da önemlisi vaat edilmiş topraklardan çıkartılarak bir başka yerde tutsak edileceklerdir.4 Kutsama ve lanetlemenin bu iki yönü –güvenlik ve refah- Musa tarafından yapılan daha kısa teşvik konuşmalarında da sıklıkla geçer. Yaşama ve refaha yönelik göndermeler şu ayetlerde yer alır: 4:1, 40; 5:29, 33; 6:2–3, 18, 24; 7:13–15; 8:1; 11:9, 14–15; 12:25, 28; 16:20; 29:9; 30:16, 20 ve 32:47. Vaat edilmiş topraklardan ise şuralarda bahsedilir: 4:1, 40; 5:33; 6:3, 18; 7:13; 8:1, 6–9; 11:8–9, 14–15, 23; 16:20; 17:20; 23:20; 30:16, 20 ve 32:47.5 Musa kısa kısa ama devamlı olarak insanlara itaatin yaşam, itaatsizliğin ise ölüm getireceğini hatırlatır. Ölüm ile yaşam, refah ile yıkım arasındaki seçim Musa’nın İsraillilere yaptığı son konuşmasında en yüksek noktaya ulaşır:

“İşte bugün önünüze yaşamla iyiliği, ölümle kötülüğü koyuyorum. Bugün size Tanrınız RAB'bi sevmeyi, yollarında yürümeyi, buyruklarına, kurallarına, ilkelerine uymayı buyuruyorum. Öyle ki, yaşayasınız, çoğalasınız ve mülk edinmek için gideceğiniz ülkede Tanrınız RAB tarafından kutsanasınız. “Eğer yoldan döner, kulak vermezseniz, ayartılır, başka ilahlara eğilip taparsanız, bugün size kesinlikle yok olacağınızı bildiriyorum. Şeria Irmağı'ndan geçip mülk edinmek için gideceğiniz ülkede uzun yaşamayacaksınız. (30:15-18)6

RAB’be Sadık Olun

Musa İsrailliler ve Tanrı arasındaki güven ilişkisi için sevginin önemini vurguladığı kadar, sadakatin gerekliliğini de vurgulamıştır. İsrailliler yalnızca RAB’bi severek O’na sadık olacaklardır. Dini açıdan bu putlara tapmamak ve yalnızca RAB’be tapınmak anlamına gelir. Antlaşma ilişkisinin bu maddesi On Buyruğun da başında gelir: ‘Başka ilahlara tapmayacaksın’ (5:7; krş. Çık 20:3).

Yasa’nın Tekrarı’nda putperestlikle ilgili birçok önemli nokta bulunmaktadır. Bunların çoğu Mısırdan Çıkış’taki Sina Antlaşması anlatısında yer alsa da, burada kapsamlı bir şekilde gelişmektedir. İlk olarak Musa insanlara ‘başka ilahların ardınca gitmeyin’ demiştir (6:14; 8:19; 11:28; 28:14; krş.13:2). O ilahlara ‘hizmet etmemeli’ veya ‘tapınmamalıdırlar’7 (7:4, 16; 8:19; 11:16; 17:3; 28:14, 36, 64; 29:18; 30:17; krş. 13:2,6,13; 29:26). Aynı zamanda onların önlerine ‘yere kapanmamalıdırlar’ (8:19; 11:16; 17:3; 30:17; krş. 4:19; 29:26). Bu terminolojinin altında tapınan kişi ve tapınılan ilah arasındaki ilişkinin köle ile efendi arasındaki ilişkiye benzemesi vardır. İsrailliler için gerçek tapınma RAB’bin tüm isteklerine karşı tam bir itaat göstermek olduğu için, başka bir ilaha biat etmeleri kabul edilemez. İronik bir şekilde İsrailliler sadece RAB’be tapmayla sınırlandıklarında farklı ilahların bazı zamanlar çatışan isteklerini karşılama zorluğundan özgürleşmişlerdi. İsraillilerin sadece başka ilahlara tapmaları değil, aynı zamanda Tanrı’nın yarattığı diğer şeylere, özellikle de güneşe, aya ya da yıldızlara tapmaları yasaklanmıştı (4:19; 17:3).

İkinci olarak Musa Kenan topraklarında yaşayan ulusların dinsel inançlarının oluşturduğu tehlikeyi vurgulamıştır. İsrailliler o ilahlara tapmaları için ayartılabilirlerdi. Bunun gerçekleşmesine engel olmak için Musa onlara Kenanlıların dinsel uygulamalarını yapmamalarını söylemiştir (16:21-22; 18:14). Bu tür tapınma yolları RAB’bin gözünde ‘tiksindirici’ olarak tarif edilmişlerdir (12:31; 13:14; 17:4; 18:9, 12; 20:18).8 İsrailliler ayrıca Kenan ülkesindeki diğer ilahlara tapınmayla ilişkili her şeyi ortadan kaldırmalıydı: ‘Onlara şöyle yapacaksınız: Sunaklarını yıkacak, dikili taşlarını parçalayacak, Aşera putlarını devirecek, öbür putlarını yakacaksınız’ (7:5; krş. 7:25; 12:2-3). En önemlisi de, Kenanlılar İsrailliler’i kendi ilahlarına tapmaya teşvik edecekleri için Kenanlı ulusların tamamen ortadan kaldırılması gerekliydi (7:16; 20:17-18).

Üçüncü olarak, Musa On Buyruk’taki bir başka yükümlülüğü ele alarak (5:8-10; krş. Çık. 20:4-6) insanları putlar yapmamaları için uyarır (Yas. 4:15-31). RAB görünüşünü Sina’da açığa vurmadığı için İsraillilerin onu insan ya da hayvan formunda resmetmemeleri gerekliydi (4:15-18). Yasa’nın Tekrarı’nın başka bir yerinde tüm putların RAB’bi tiksindirdiği açıkça belirtimiştir (7:25-26; 27:15; 29:17; 32:16; krş. 32:21).

Dördüncü olarak, putlara tapınmayla ilgili eylemlere dahil olanlar ‘RABbin gözünde kötü olanı yapmak’ ile hükümlü olur (4:25; 9:18; 17:2; 31:29; krş. 13:5, 11; 17:5, 7). Bunun bir sonucu RAB’bi öfkelendirmek olacaktır (4:25; 6:15; 7:4; 11:17; 29:24–29; krş. 9:7–8, 18–20; 13:5, 11; 17:5, 7). Bu nedenle puta tapma suçu işleyenler öldürülecektir (6:14–15; 7:4; 13:15; krş. 9:8, 14, 19–20, 25–26). Dahası, Yasa Kitabı’nda [tôrâ] yer alan buyruklar diğerlerini başka ulusların ilahlarına tapmaya ayartan herkesin öldürülmesi gerektiğini açıkça belirtir. İsraillilerin RAB’bin ya da bir başka ilahın peygamberi olduğunu iddia ederek diğer insanları daha önceden bilmedikleri ilahlara tapmaya ayartan kişileri öldürmesi gereklidir (13:1-5; krş. 18:20). Bu kural en yakın akraba ya da arkadaşlara bile uygulanır (13:6-11). Dahası, bütün İsrail topluluğu, puta tapmaları durumunda yeryüzünden silinecektir (13:12-16).9 Eğer ulus bütünüyle puta tapma suçunu işlerse, bunun cezası sürgün ve yok oluş olacaktır (4:26-28; 29:24-28). Bu cezaya dahil olarak, ironik bir şekilde ‘orada görmeyen, duymayan, yemeyen, koku almayan, insan eliyle yapılmış, ağaçtan, taştan tanrılara’ tapacaklardır (4:28; 28:36, 64).

Puta tapmayla ilgili bu buyruklar, İsraillilerin RAB Tanrılarına tam bir sadakat göstermesi gerektiğini vurgulamaktadır.

Eski Antlaşma Özeti

Yasa’nın Tekrarı’nda RAB’bin İsrailliler ile olan ilişkisinin öyküsü önemli bir noktaya ulaşır. Kenan topraklarını ele geçirmeye hazırlanırlarken, Musa yeni yetişkin İsrail kuşağının Tanrı’nın Kenan topraklarında onları kutsaması için yerine getirmeleri gereken yükümlülükleri bildirir. Bu yükümlülüklerin odak noktasında RAB’bi tüm yürekleriyle sevmeleri vardır. İsrail’in vaat edilmiş topraklardaki geleceği, doğrudan antlaşmanın gerektiği yükümlülükleri yerine getirme istekleri ve becerilerine bağlıdır. Yasa’nın Tekrarı vaat edilmiş topraklardaki Tanrı’nın kutsayışını ele alırken, bir sonraki bölümde daha kapsamlı olarak inceleyeceğimiz üzere, bir yandan da İsrail’in antlaşma yükümlülüklerini yerine getirmemeleri halinde gelecekte karşılaşacakları Tanrı’nın vereceği lanetten haber verir.

Yeni Antlaşma Bağlantıları

Yasa’nın Tekrarı Yeni Antlaşma’da en sık alıntılanan kitaplardan biridir.10 Bütün Eski Antlaşma kitapları arasında Tanrı ile uyumlu bir ilişkinin temel gerekliliklerini en kapsamlı biçimde kaydettiği için, bu şaşırtıcı değildir. Eski Antlaşma yasasının gerektirdiği hükümleri belirtmek için sıkça alıntılanmıştır (ör: Mat. 5:31, 38; 15:4; 18:16; 19:18–19; Mar. 7:10; 10:19; Lu. 18:20; 1Ko. 5:13; 9:9; 2Ko. 13:1; Ef. 6:2–3; 1Ti. 5:18).

Yasa’nın Tekrarı’nın etkisi İsa’nın öğretilerine hakimdir. Yasa konusunda uzman birisi tarafından ‘en önemli buyruk hangisidir?’ diye kendisine sorulduğunda (Mat. 22:35-37), İsa ilk olarak Yasa’nın Tekrarı 6:5’i alıntılayarak cevap verir: ‘Tanrınız RAB'bi bütün yüreğinizle, bütün canınızla, bütün gücünüzle seveceksiniz.’11 Yasa’nın Tekrarı’nın hep aklında olduğunu gösterir bir başka olay da çölde denenme hikayesinde geçer (Mat. 4:1-11; Lu. 4:1-13). Şeytan tarafından denendiği her seferinde İsa Yasa’nın Tekrarı’ndan alıntı yaparak cevap verir.12 Bunu yaparak kitabın temel öğretilerinden birine de vurgu yapar: ‘O'na kulluk edecek ve O'nun adıyla ant içeceksiniz’ (Yas. 6:13, Mat. 4:10 ve Lu. 4:8’de de alıntılanmıştır).

Yasa’nın Tekrarı’ndaki metin olduğu gibi alıntılanmasa bile etkisi hâlâ belirgindir. Bunu İsa’nın onu izleyenlere kararlı olmalarını öğütlerken görebiliriz: ‘Hiç kimse iki efendiye kulluk edemez. Ya birinden nefret edip öbürünü sever, ya da birine bağlanıp öbürünü hor görür. Siz hem Tanrı'ya, hem de paraya kulluk edemezsiniz’ (Mat. 6:24).

Sonradan bu ilke zengin genç adamın öyküsünde de vurgulanır (Mat. 19:16-30; Lu. 18:18-30). Servetini yoksullara dağıtması için ısrar ederek İsa adamın iki şeye bağlılık gösterdiğini açığa vurmuştur. Tanrı’ya bütün yüreğiyle adanmış olma düşüncesi de İsa’nın benzetmelerinde görülür. Özellikle de köle-efendi ilişkileriyle ilgili olan benzetmelerde (Mat. 18:23–35; 24:45–51; 25:14–30; Lu. 12:42–48; 19:12–27) sadakatin ve bağlılığın önemi sıklıkla vurgulanır.

Yasa’nın Tekrarı’nın Yeni Antlaşma’da kısaca yer bulan bir başka yönü lanetle ilgilidir. Pavlus bunu Galatyalılar’a olan mektubunda kullanır. Şöyle der: ‘Yasa'nın gereklerini yapmış olmaya güvenenlerin hepsi lanet altındadır. Çünkü şöyle yazılmıştır: “Yasa Kitabı'nda yazılı olan her şeyi sürekli yerine getirmeyen herkes lanetlidir’ (Gal. 3:10, alıntılanan: Yas. 27:26). Bu nedenle Pavlus’a göre yasanın gerektirdiklerini tam olarak yapmayan herkes lanetlidir. Ama konu Pavlus için burada bitmez. Ardından eminlikle ‘Mesih’in bizim için lanetlenerek bizi Yasa'nın lanetinden kurtardığını’ ifade eder. ‘Çünkü, “Ağaç üzerine asılan herkes lanetlidir” diye yazılmıştır’ (Gal. 3:13, alıntılanan: Yas. 21:23).


1 Yas. 28 ve belki başka içeriklerin de Yasa Kitabı’na dahil edilebileceğini söyleyen iki referans bulunabilir (28:58, 61).

2 Tôrâ sözcüğü İbranice ‘öğretmek’ anlamına gelen sözcükle yakından bağlantılıdır (krş. 17:11). Tôrâ (Tanrı tarafından) öğretilen şeydir.

3 Bu durumda İsraillilere olacak şeyler, Mısır’dan Çıkış sırasında Mısırlıların başına gelenleri hatırlatır.

4 Bu konuda bir sonraki bölümde daha fazla şey söyleyeceğiz. Kutsama vaadi hem ulusal hem de bireyseldi. Bu yasaya uyduğu için kendisine uzun sürecek bir hükümdarlık vaat edilen gelecekteki kralla ilgili ifadelerde yer bulur (17:18-20).

5 Yas. 8:7-9 ‘verimli topraklar’ın oldukça canlı bir resmini çizer: ‘Tanrınız RAB sizi verimli bir ülkeye götürüyor. Öyle bir ülke ki, ırmakları, pınarları, derelerden tepelerden çıkan su kaynakları vardır; buğdayı, arpası, üzümü, inciri, narı, zeytinyağı, balı vardır. Sıkıntısız ekmek yiyebileceğiniz, hiçbir şeye gereksinim duymayacağınız bir ülkedir. Öyle bir ülke ki, kayaları demirdir, dağlarından bakır çıkarabilirsiniz.’

6 Yasa’nın Tekrarı ile Yaratılış, kutsama ve lanetleme kavramları açısından yakın bağlantılara sahiptir.

7 Aynı İbranice sözcük İngilizce’ye hem ‘tapınma’ hem de ‘hizmet etme’ anlamıyla çevrilebilir.

8 Yasa’nın Tekrarı 25:16 RAB’bin ‘tiksindiği’ şeylerin arasına ‘haksızlık yapma’yı da dahil eder.

9 Puta tapmayla ilgili RAB İsraillilere de, Kenan topraklarında yaşayan diğer uluslara davrandığı gibi davranır. Diğer uluslara uygulanan ceza İsrailliler için de uygulanacaktır.

10 Yeni Antlaşma Yasa’nın Tekrarı’nı seksen üç defa alıntılar. Yeni Antlaşma’da bu kadar çok alıntılanan diğer kitaplar Yaratılış, Mezmurlar ve Yeşaya’dır. Yasa’nın Tekrarı’nın Yeni Antlaşma’da kaç defa alıntılandığını incelerken iki unsuru göz önünde bulundurmak gerekir. İlk olarak, alıntıların çoğu Sinoptik Müjdeler’de kaydedilen anlatılarla paralellik gösterir. İkinci olarak, birkaç durumda On Buyruk alıntılanmıştır ve bu durumlarda alıntılanan kaynağın ya Çık.20 ya da Yas. 5 olduğunu görmek mümkündür (ör: Rom. 7:7; 13:9; Yak. 2:11).

11 Benzer anlatılar Mar. 12:28-34 ve Lu. 10:25-28’de de bulunur. Tanrı’yı sevmenin önemli bir sonucunu vurgulamak için İsa ayrıca Lev. 19:18’i de alıntılar: ‘Komşunuzu da kendiniz gibi seveceksiniz’.

12 Yas. 8:3; 6:16 ve 6:13’ü alıntılar.