Önsöz

BİRİNCİ BASIMA ÖNSÖZ

‘Böyle bir gün için’ (Ester 4:14) bu kitabın büyük bir ihtiyacı karşılayacağına inanıyorum. Kökenler meselesi, geleceği anlamamız için son derece önemlidir. Son yıllarda bu gerçeği anlamış olduklar için yaratılış konusunda insanlar arasında önemli bir inanç yenilemesi olmuştur. Dünyamızda her an olabilecek felaketlerin ve her türden krizlerin korkunçluğu karşısında, herkes kendi yaşamı ve kaderiyle ciddi olarak yüzleşmelidir.

Unutmayalım ki, bu konuda temel olarak sadece iki görüş vardır: Tanrı merkezli dünya görüşü ya da insan merkezli dünya görüşü, yaratılış ya da evrim. Eğer gerçekten her şeyin kökeninde ve anlamının derinliğinde büyük bir Yaratıcı Tanrı varsa, o zaman O’nu hemen tanımalı ve O’nun esinlenmiş Söz’ünde bildirildiği gibi yaşamlarımıza O’nun arzusu doğrultusunda çekidüzen vermeliyiz. Öte yandan, eğer insanoğlu sadece uzun bir evrim sürecinin sonunda, bugün çoğu okullarda ve medyada düşünüldüğü gibi, yaşam öncesi hiçlikten ortaya çıkmış bir varlık ise, o zaman “yiyelim içelim, nasıl olsa yarın öleceğiz” (1. Korintliler 15:32).

Yukarıda bahsedilen iki dünya görüşü arasındaki seçimin önemli bir karar olduğu çok açıktır. Kişisel yaşamlarımız (ve muhtemelen bugünkü dünya) gelip geçicidir. Yaratılışçılık gerçeği son yıllarda dünya çapında yeniden doğmuş ve bugün giderek daha çok insan bu kararın öneminin farkına varmıştır.

50 yıldan fazla bir süredir yaratılış hareketinin içinde doğrudan bulunmuş biri olarak, akıl yoluyla ilahi yaratılışa inanan insanların sayısındaki kayda değer artışı görebiliyorum. Artık bugün her alanda ve her milletten yaratılışçı olmuş binlerce bilim insanı bulunmaktadır. Yapılan anketler Amerika Birleşik Devletleri’ndeki insanların yarısının yaratılış görüşüne inandıklarını göstermektedir.

Çoğu bilim insanı ve entelektüel, hala evrim görüşüne inanmaya devam etseler de, bilimsel gerçekler evrimciliğe karşı çıkmakta ve bu bilimsel gerçekler bir kere kendilerine gösterildiğinde insanların çoğu bunu anlamaktadır. Geçmişte, bugün ve gelecekte bir organizma türünün dikey evrim yoluyla daha karmaşık bir türe ya da organizmaya doğru evrim geçirdiğini ya da geçirebileceğini gösteren bir kanıt yoktur.

Doğada gözlemlenen tüm değişimler (ör. farklı kedi ve köpek türleri, farklı kabileler vb.) yatay ve belirli sınırlar içerisindeki değişimlerdir. İnsanlık tarihinde birçok canlının fiziksel özelliklerinde kötüye gidişler gözlemlenmiştir ve hatta bazılarının soyu tükenmiştir fakat hiçbir tür, fiziksel olarak daha gelişmiş bir türe dönüşmemiştir. Buna benzer olarak, geçmiş zamanı gösteren fosil kayıtlarında soyu tükenmiş ve özelliklerini yitirmiş canlılara birçok örnekler olmasına karşın, daha alt bir canlı grubundan daha yüksek ve karmaşık canlı gruplarına geçişleri gösterecek gerçek örneklere rastlanmamaktadır. Olanaklı evrimsel değişimler söz konusu olduğunda, doğadaki değişimin bilimsel olarak kanıtlanmış iki ana yasanın miktarı koruma yasası ve kalitenin kötüleşmesi yasası olduğunu göz önünde bulundurmalıyız. Bunlar “dikey yükselme” evriminin imkânsız olduğuna işaret eden, termodinamiğin birinci ve ikinci yasalarıdır.

Bu bilimsel olgular, bilim ve eğitim dünyasını kontrolleri altında bulunduran evrimsel doktrincileri pek etkilememiş gibi görünse de, bilim insanı olan ve olmayan birçok insanı yaratılışın evrimden çok daha sağlam bir bilimsel “model” olduğuna ikna etmiştir.

Bunun bir sonucu olarak, geçtiğimiz yıllarda dünyanın farklı yerlerindeki en az 25 ülkede Kutsal Kitap’a bağlı bilimsel yaratılışçılık konusunda araştırmalar yapan ve bunu tanıtan kuruluşlar hizmete açılmıştır. Yalnızca ABD’de ulusal, bölgesel ve yerel hizmet veren 100 civarında yaratılışçı kuruluş vardır. Muhtemelen bunların en etkili olanı (en azından evrimcilerin çıkardığı yaygaralardan anlaşılan) ICR (Institute for Creation Research - Yaratılış Araştırma Enstitüsü) ve bu kuruluş bünyesindeki Bilim Yüksek Lisans Birimi’dir. Bu kitabın yazarı olan Dr. John Morris ICR’nin başkanıdır ve Kutsal Kitap ve bilimsel yaratılışçılık konusunun önemli bir alanı olan jeoloji alanında, bir konuşmacı ve yazar olarak kendisine sağlam bir ün edinmiştir.

ICR’nin yayınlarında belgelendiği gibi, (evrime karşı olan bilimsel kanıtla temelde aynı olan) Yaratılış için bilimsel kanıta ek olarak ahlaki ve sosyal kanıtlarla birlikte Kutsal Kitap’ta da çok büyük kanıtları vardır.

Bununla birlikte hâlâ ciddi bir sorun bulunmaktadır, bu da dünyanın yaşıdır. Evrimciler evrimin azıcık akla yatkın olabilmesi için çok geniş bir zaman dilimine ihtiyacı olduğunu biliyorlar ve bunu savunabilmek için dünyanın sözde milyarlarca yıllık tarihini ana savları olarak kullanıyorlar. “Süreklilik” veya tekbiçimcilik (“şuan geçmişin anahtarıdır”) varsayımını kullanarak, dünyanın günümüzdeki biçimini oluşturmak için bugünkü davranışları uzun süren bir faaliyetten kaynaklanan birçok doğal süreci bulmak, onlar için bir oranda kolaydır.

Bu bakış açısındaki hata, en azından Kutsal Kitap’a inanan bir Hristiyan için, dünyayı birkaç bin yıl önce altı günde yaratan Tanrı’nın göksel vahyini reddetmesidir (Yaratılış 1:1-2:3; Mısır’dan Çıkış 20:8-11). Bundan başka Tanrı “gün” kelimesini (İbranice yom) ilk kullanılışında birbirini izleyen döngüsel süreçte ışık ve karanlıktaki “ışık” (Yaratılış 1:3-5) olarak açıkladı ve ilk günden beri bu sürekli olarak devam eder.

Bazı kişiler ise Eski Antlaşmayı tarihsel geçekler yerine yalnızca teolojik bir kavram olarak görüyor. Ama her şeyin yaratıcısı olan (Yuhanna 1:1-3; Koloseliler 1:16) ve bu yüzden yaratılışın nasıl olduğunu bilen İsa Mesih, eski dönem evrimci filozofların (Stoacılar ve Epikürcüler) uzun süreli yaratılış kavramını tamamıyla reddetmiştir. Bu yüzden bize, “Tanrı, yaratılışın başlangıcından (başlangıçtan milyarlarca yıl sonra değil) ‘İnsanları (Adem ve Havva Yaratılış 1:27) erkek ve dişi olarak yarattı’” diye hatırlatıyor (Markos 10:6).

Peki ya evrenin sözde büyük yaşına işaret eden göstergeler ne olacak? Bilim ile Kutsal Kitap arasında seçim mi yapmalıyız? Tabi ki hayır. Dünyayı yaratan Tanrı, bize Sözü’nü de vermiştir ve Kendisiyle çelişmez. Eğer bir sorun var gibi görünüyorsa, ya dünya ya da Sözü yanlış anlaşılmıştır. Bu noktada bilim insanlarının çoğu ve bazı Hristiyan önderler, evrimcilerin tekbiçimci yaş tahminlerini seçiyorlar ve Kutsal Kitap tanıklığını ya hepten reddediyorlar ya da “Kutsal Yazıları çarpıtarak” (2. Petrus 3:16) evrimin talep ettiği milyarlarca yılı, içerisinde barındırmaya çalışıyorlar.

John Morris’in benim oğlum olması ve Tanrı’nın adını ve sözünü her şeyden üstün tuttuğunu (Mezmur 138:2) anarak bu kitapta “daha mükemmel yolu” seçmesi beni mutlu ediyor. John hem bir bilim insanı hem de Hristiyan bir önderdir. Jeoloji mühendisliği alanında doktorasını ve yıllar süren kişisel Kutsal Kitap çalışmasını yaparak bu kitabı yazmaya fazlasıyla yeterliliği vardır. O da benim gibi Tanrı’nın özellikle başlangıçlar, anlamlar ve gelecekler gibi ehemmiyetli konularda anlaşılır bir şekilde konuşabileceğine inanır. Bu yüzden, bilimin gerçek verileri (hatalı bilim insanları tarafından bu verilerin tekbiçimci yorumlarından ayrı olarak) yaratılışçı bağlam içerisinde tekrar yorumlanarak, her şeyin yakın geçmişte asıl yaratılışının ve dünyanın bunun ardından gelen tufanın dehşet verici yıkımının Kutsal Kitap’taki güvenilir kaydı sabit bir gerçek olarak kabul edilmelidir.

Bu (insanı değil) Tanrı’yı yücelten tutum, elçi Petrus’un ölmeden kısa bir süre önce söylediği son noktayı koyan sözlerle onaylanıyor. Şöyle yazıyor; “Son günlerde” “alaycı kişiler” şöyle diyecek “ her şey yaratılışın başlangıcında olduğu gibi duruyor”(2. Petrus 3:3-4) Bu, evrimciliği destekleyen süreklilik ya da tekbiçimcilik doktrininin son günlerdeki yaygınlığıyla ilgili açık bir peygamberliktir. Fakat Petrus daha sonra diyor ki onlar tarihin iki gerçeğini “bile bile unutuyorlar”. İlki her şeyin yaratılışı özel olarak “Tanrı’nın sözüyle” oldu, geçmişten günümüze süregelen doğal olaylar zinciriyle değil. İkincisi “O zamanki dünya yine suyla, tufanla mahvolmuştu”(2. Petrus 3:5-6).

Böylece günümüzdeki Kutsal Kitap ile evrimci tekbiçimcilik arasındaki çatışmayı çözümleyecek, iki bin yıl önce Kutsal Ruh tarafından elçi Petrus aracılığıyla peygamberlik sözleriyle esinlenen anahtar, Tanrı’nın ilk çağda dünyayı tam yarattığı ve ardından gelen küresel tufan olan bu iki büyük gerçeğin kabulü ve dünyanın süreçlerinin ve sistemlerinin araştırmalara dâhil edilmesidir.

Bu yapıldığında, Dr. Morris’in bu kitapta bilimsel anlayışla, Kutsal Kitap inancıyla ve açık anlatımla gösterdiği gibi, bu süreç ve sistemler Kutsal Kitap’ın yakın yaratılış ve dünyayı kaplamış olan sel açıklamasını güçlü bir şekilde destekler. Dünyanın yaşlı olduğunu gösteren kanıtlanmış hiçbir bulgu yoktur fakat dünyanın genç olduğunu gösteren birçok dolaylı delil vardır. Dünyanın yaşını tam olarak öğrenmenin tek yolu onu yaratan Tanrı’nın bize söylemesidir. Ve bunu bize söylemiştir. Söylediğine inanmalıyız.


Henry M. Morris

Institute for Creation Research Onursal Başkanı,

İkinci baskı tamamlanırken sonsuzluğa intikal etti.


Resim: Yaratılış Araştırmaları Enstitüsü Hristiyan dünya görüşü için yaratılış temelinin önemine dikkat çeker. Merkezi Dallas, Texas’tadır.


Resim: ICR bilim laboratuarları