« 4 »
Ulusların Kutsanması

Yaratılış’ın ilk bölümü insanların Tanrı’nın benzeyişinde yaratılıp kutsandıklarını onaylamasına rağmen Aden Bahçesi’inde Adem ve Havva’nın gelen itaatsizlikleri, insanın varoluşunu kökten değiştiren bir dizi tanrısal lanetin ortaya çıkmasıyla sonuçlandı.Tanrı ile insanlık arasındaki bozulan ilişkinin sonucunda gelen trajik olaylar Yaratılış 4-11 arasında vurgulanır. İnsanlığın farklı halklara ve uluslara bölünmesinin ardından İbrahim Tanrı’nın kutsamasını kutsamanın kendisi aracılığıyla bir kez daha insanlığa vereceği kişi olarak sunulur. Yaratılış, tüm ailelerin ve ulusların İbrahim ve onun “tohumu” (kraliyet soyu) aracılığıyla kutsanmasını dört gözle bekler.

Giriş

Kutsama ve lanet, Yaratılış’ta önemli kavramlardır. Bu durum, Yaratılış’ta İbranice “kutsama” sözcüğünün (bārak) 73, “lanet” sözcüğünün (ʾārar) ise 9 kez geçmesinden de anlaşılabilir. Yaratılış’ta kutsama normalde Tanrı’nın iyiliği, lanet ise hoşnut olmaması ile özdeşleştirilir. Kişi kutsanmak için kendisine kutsamayı verecek olan ile uyum içerisinde olmalıdır. Bunun sonucunda Tanrı’nın iyiliği sadece doğru olanlara uzanır; kötüler ise O’nun laneti altındadır.

Yaratılış’ta sunulan resimde insanların talihi sürekli değişmektedir. Tanrı insanların ilk kuşağını yarattığı zaman bu insanlar O’nun iyiliğini tecrübe edip O’nun tarafından kutsanmışlardı (1:28). Bu durum kısa bir süre sonra Aden Bahçesi’nde olup bitenlerin sonucunda değişti. Çünkü Adem ve Havva, Tanrı’nın iyiliği ve kötülüğü bilme ağacından yememe buyruğuna itaatsizlik etmelerinin sonucunda Tanrı tarafından farklı lanetlerle cezalandırıldılar. Bu cezanın sonuçlarından bazıları Yaratılış 4-11 arasında anlatılır. Burada Nuh ve ailesi hariç insan ırkının tamamen yok edildiğini, ve daha sonra insanlığın farklı uluslara bölündüğünü okuruz. Tufan ve Babil Kulesi ile ilgili kayıtlar Tanrı’nın hoşnutsuzluğunu uyandırmanın korkunç sonuçlarını anlatırken, Yaratılış 12’de İbrahim’in çağrılmasıyla insanlar için Tanrı’nın iyiliğini tatmanın yolu bir kez daha açılmaya başlar. Aynı şekilde İshak, Yakup ve Yusuf’un yaşamlarında da örneğini gördüğümüz gibi Tanrı’nın kutsaması İbrahim’in soyundan gelen “ilk doğan tohum” aracılığıyla sunulur.

Yaratıcı ve Yaratılış Uyum İçinde

Yaratılış kitabının açılış bölümleri Tanrı’nın gökleri ve yeri nasıl yarattığını anlatır. Her şeyin ne kadar büyük bir kolaylıkla yaratıldığını ve hiçbir şeyin şans eseri olmadığını; her şeyin bir tasarının sonucunda gerçekleştiğini vurgular. Basit bir sözle Tanrı “gündüz” ve “gece” biçiminde (1:3-5) zamanı yarattı. Bunun ardından üç farklı alanı, göğü (1:6-8), karayı ve denizleri (1:9-11) yarattı ve her birine uygun bitkileri (1:11-13), yıldızları ve gezegenleri (1:14-19), balıkları ve kuşları (1:20-23), canlıları (1:24-26), ve insanları (1:27-31) yerleştirdi. Tanrı’nın “her şeyin iyi olduğunu” (1:31) ifade eden son kararı, bu bölümde sık sık tekrarlanan bir nakaratı yansıtır: “Tanrı (bunun) iyi olduğunu gördü” (1:4, 10,12,18,21,25). Yazar etkileyici bir yetenek ve kısa ama özlü bir ifadeyle yaratıcı Tanrı ve yaratılan dünya arasındaki mutlak uyumun resmini betimler.

İnsanların yaratılması Tanrı’nın yaratıcı etkinliğinin doruk noktasını oluşturur: “Tanrı insanı kendi suretinde yarattı. Böylece insan Tanrı suretinde yaratılmış oldu. İnsanları erkek ve dişi olarak yarattı” (Yar. 1:27). Bu yorumun hemen ardından “Tanrı’nın insanları kutsadığı” anlatılır: “Verimli olun, çoğalın. Yeryüzünü doldurun ve denetiminize alın; denizdeki balıklara, gökteki kuşlara, yeryüzünde yaşayan bütün canlılara egemen olun” (Yar. 1:28). Diğer tüm canlıların aksine, sadece insanlar Tanrı’nın suretinde yaratılmanın ve O’nunla özel bir ilişkiye sahip olmanın ayrıcalığını tadarlar. Bunun da ötesinde, Tanrı tarafından kutsanmış bir şekilde sayıca çoğalıp dünyayı O’nun temsilcileri olarak yöneteceklerdi.

Tanrı’nın yaratıcı etkinliği altıncı günde son bulmasına rağmen yaratılış anlatısı Tanrı’nın tüm işlerinden dinlendiği yedinci güne odaklanarak biter (2:1-3). Şu yorum çok önemlidir: “Tanrı yedinci günü kutsadı, onu kutsal bir gün olarak belirledi. Çünkü Tanrı o gün yaptığı, yarattığı bütün işi bırakıp dinlendi” (2:3). Yedinci gün, haftanın diğer bütün günlerinden ayrılmıştır çünkü dinlenme, Tanrı tarafından oluşturulan çalışma kalıbının doruk noktası olarak görülür. Tanrı’nın kendi deneyiminin de gösterdiği gibi dinlenme fırsatı, kişinin işini tamamlaması, kutsal bir kutsamadır.

Aden Bahçesi’nde

1:1-2:3’teki yaratılış kaydını 2:4-25’te ikinci bir kayıt izler. İlk kayıt Tanrı’nın etkinliği hakkında kozmik bir resim sunarken ikincisi daha çok insana odaklı, Tanrı’yı insanı kişisel olarak topraktan şekillendiren ve ona yaşam nefesini veren kişi olarak betimler (2:7).1 Anlatı aynı zamanda Tanrı’nın insan için doğru çevreyi oluşturduğunu (2:8-17) ve ona uygun bir eş yarattığını (2:18-25) gösterir. İnsanlığın yaratılışı hakkındaki iki kayıt tarz açısından farklı olsa da Rab Tanrı ile ilk erkek ve kadın arasında bulunan özel ilişkiyi vurgulayarak birbirini tamamlar.

Ne yazık ki yaratılıştaki uyum kısa bir süre içinde kadını ve onun aracılığıyla adamı Tanrı’nın “iyiyi ve kötüyü bilme ağacından” yememe buyruğuna itaatsizlik etmeye ikna eden yılan yüzünden bozulur (2:17). Çok az detay verilmesine karşın buradaki anlatı söz konusu ağaçtan yemenin erkeği ve kadını kökten değiştirdiğini net bir şekilde gösterir. Sadece bundan sonra kendi çıplaklıklarının farkına varırlar.

Rab Tanrı’nın bahçeyi bir sonraki ziyaretinde erkek ve kadın olan biteni saklamakta başarısız olurlar. Tanrı onların eylemlerinden haberdardır ve her ikisine de cezalarını bildirir. Tanrı’nın kutsaması artık ne erkeğin ne de kadının üzerinde olacaktır; O’nun hoşnutsuzluğunu uyandırmanın sonuçlarına katlanmak zorunda kalacaklardır. Tanrı’yla ilişkilerinin bozulmasının bir sonucu olarak Adem ve Havva Aden’den atılır.

Tanrı’nın yılana, kadına ve erkeğe verdiği cezaların içeriği oldukça önemli ve anlamlıdır. Yılana hitap ederek şunları söyler:

Bu yaptığından ötürü
Bütün evcil ve yabanıl hayvanların
En lanetlisi sen olacaksın.

Karnının üzerinde sürünecek,
Yaşamın boyunca toprak
yiyeceksin.

Seninle kadını, onun soyuyla [tohum]
senin soyunu [tohum]
birbirinize düşman edeceğim.

Onun soyu senin başını ezecek,
sen onun topuğuna saldıracaksın

- Yar. 3:14-15 -

Burada özellikle ilginç olan şey, yılanın “soyu” ile kadının “soyu” arasında var olacak olan düşmanlıkla ilgili yorumdur. Ne yazık ki yorumcuların birçoğu burada bahsedilen “soy” ile Yaratılış’ın daha sonraki bölümlerde belirli bir “soyu”(kraliyet soyu) vurgulaması arasındaki bariz bağlantıyı kaçırmış görünüyorlar (bkz. Bölüm 3). Buradan yılana verilen cezanın tanrısal olarak seçilen ailenin soyu aracılığıyla yerine geleceğini anlıyoruz. 2

Tanrı’nın kadına verdiği ceza, onun yaşamının iki önemli yönüne yöneliktir: çocuk doğurma yeteneği ve kocası ile olan ilişkisi:

Çocuk doğururken sana
Çok acı çektireceğim.

Ağrı çekerek doğum yapacaksın.

Kocana istek duyacaksın,
Seni o yönetecek

- Yar. 3:16 -

Gelecekte her doğum ağrı ile gerçekleşeceğine göre buradaki ceza Tanrı’nın insanlığa daha önce verdiği verimli olup sayıca çoğalma kutsamanın kısmen tersine çevrilmesidir (1:28).

Erkeğin cezası da ona oldukça ciddi bir rahatsızlık yaratacaktır:

Karının sözünü dinlediğin
ve sana,

Meyvesini yeme dediğim
ağaçtan yediğin için

Toprak senin yüzünden
lanetlendi.

Yaşam boyu emek vermeden
yiyecek bulamayacaksın.

Toprak sana diken ve çalı
verecek,

Yaban otu yiyeceksin.

Toprağa dönünceye dek

Ekmeğini alın teri dökerek
kazanacaksın.

Çünkü topraksın, topraktan
yaratıldın

Ve yine toprağa döneceksin

- Yar. 3:17-19 -

Tanrı ilk başta insanın çalışmasının sevinç ve tatmin getirmesini istediği halde iş artık alın teri dökmek haline gelmiştir. 2:7’ye baktığımızda Rab Tanrı’nın insan ve toprak arasında yakın ve uyumlu bir ilişki olmasını istediğini açıkça görebiliriz; İbranice’de “adam” ve “toprak” sözcüklerinin karşılıkları olan ādām ve ādāmâ, birbirine çok benzer sözcüklerdir.3 Tanrı, adamın toprak ile ilişkisini bozarak insanlığın artık Yaratıcısı gibi işinden dinlenme zevkini yaşamasının önüne geçmiştir.

Günaha düşüşü öyküsü, Tanrı’nın yaratıcı etkinliğine damga vuran uyuma da acı bir biçimde son verir. Özellikle hayvanlarla insanlar, erkek ile kadın, ve en önemlisi Tanrı ile insan arasındaki ilişkilerin parçalandığını görürüz. Yaratılış 3 yaratılan dünyada dramatik değişiklikler olduğunu anlatır. İnsanlar artık Tanrı’nın kutsamasını tatmazlar, bunun yerine Tanrı’nın hoşnutsuzluğunu anlayıp kabul etmek durumundadırlar. Cezalarının son kısmı erkeğin ile kadının Aden Bahçesi’nden atılmalarıdır. Sadece yaşam ağacından yemeleri engellenmekle kalmaz (3:22), aynı zamanda Tanrı ile yakın bir ilişkinin tadını çıkardıkları yere girişleri de engellenmiştir. Aşağıda da göreceğimiz gibi Yaratılış 4-11 temel olarak insanlığın ilk itaatsizliğinin korkunç sonuçlarına odaklanır ve Tanrı’nın kutsamalarının olmadığı bir yaşamın neye benzediğini betimler. Sadece İbrahim’in 12:1-3’teki çağrısıyla bazı insanların yaşamlarındaki tanrısal kutsamaları tekrar yaşamaya başladıklarını, biraz daha parlak bir resmi görmeye başlarız.

Aden’in Dışında

Adem ve Havva’nın Aden Bahçesi’nden ayrılmalarının ardından Yaratılış’ın bir sonraki bölümü, Habil’in kardeşi Kayin tarafından katledilmesine odaklanır. Habil Tanrı’nın gözünde lütuf bulduğu için Kayin onu kıskanır ve öldürür. Bunun sonucunda Kayin Tanrı tarafından lanetlenir; bundan sonra işlediği toprak artık ona ürün vermeyecektir ve yeryüzünde aylak aylak dolaşacaktır (4:11-12). Bu, Kayin’in anne ve babasına Aden Bahçesi’nde verilen cezaların daha da genişlediğini gösterir ve doğruluktan uzak her bir eylemin insanlığı topraktan bir adım daha yabancılaştırdığını vurgular. Yiyecek elde etmek için toprağı işlemek, ve bunun sonucunda Tanrı’nın en başta niyet ettiği dinlenmeyi tecrübe etmek gittikçe zorlaşacaktır.

Yaratılış öyküsü Tanrı’nın toprak üzerine getirdiği lanetin insanlığın sıkıntısını daha da arttırdığını gösterir. Lamek, oğlu Nuh ile ilgili bir yorum yaparken bunu özellikle vurgular. Oğluna Nuh adını vermiştir, çünkü “Rab’bin lanetlediği bu toprak yüzünden çektiğimiz bu eziyeti, harcadığımız emeği bu çocuk hafifletip bizi rahatlatacaktır” (5:29). İlginç bir şekilde, dünya tufandan sonra tekrar yaratıldığında Nuh’un çiftçi olduğu, “toprağın adamı” olduğu söylenir (9:20). Böylece Nuh’un toprakla ilişkisinin kendisinden önce gelen atalarına oranla daha iyi olduğu anlatılır.

Lanet kavramı, tüm tufan öyküsünün temelinde bulunur. Tanrı’nın insanlığı dünyanın üzerinden silme kararının gerisinde “insanların yaptığı kötülüklerin çok, ve aklı fikrinin hep kötülükte olması” (6:5) vardır. Yine de Nuh Tanrı’nın gözünde lütuf bulur ve aile üyelerinden bazılarıyla birlikte yıkımdan kurtarılırlar. Nuh gemiden ayrılıp Tanrı’ya kurbanlar sunduğunda Tanrı ona şöyle der: “İnsanlar yüzünden yeryüzünü bir daha lanetlemeyeceğim. Çünkü insan yüreğindeki eğilimler çocukluğundan beri kötüdür. Şimdi yaptığım gibi bütün canlıları bir daha yok etmeyeceğim” (8:21). Burada sözü edilen lanet, Aden Bahçesi’nde sözü edilen lanet değildir. Burada tufan kastedilmektedir. “Dikenlerin ve çalıların” hâlâ var olması ve insanlığın toprağı hâlâ ter dökerek işlemesi, toprak üzerindeki ilk lanetin hâlâ kalkmamış olduğunu gösterir. Tanrı burada yeryüzüne bir daha asla bir tufan göndermeyeceği sözünü vermektedir.4 Daha sonra 9:8-17’de anahatları çizilen antlaşma ile bu gerçek bir defa daha onaylanır.

Burada tufan öyküsünün yaratılış öyküsü ile birçok paralellikler içerdiğine dikkat çekmeliyiz. Suların yükselmesi, yaratılışın başında var olan kaosa geri dönüşü gösterir (7:11-24, karş. 1:9-10). Daha sonra suların içerisinden kuru toprak ortaya çıkar (8:1-14, karş. 1:9-10). En sonunda 9:1’de Tanrı’nın Nuh’u ve oğullarını kutsaması, 1:28’i anımsatır: “Verimli olun ve dünya üzerinde çoğalın.” Tüm bu paralelliklerden, tufan öyküsünün dünyanın yeniden yaratıldığını anlattığının anlaşılması gerekiyorsa da, insan doğasının yenilenmediği oldukça açıktır. Bunu Tanrı’nın 8:21 ve 9:6’daki yorumlarında açık bir şekilde görürüz. Bu ayetlerin ilkinde insan yüreğinin kötü eğilimlerinden, ikincisinde ise insanların birbirlerini hâlâ öldüreceklerinden söz edilir.

9:20-29 arasında kutsama konusu hakimdir. Burada anlatı Ham ve kardeşleri Sam ile Yafet’in babaları Nuh’a yönelik davranışları üzerinde odaklanır. Ham, babasının “çıplaklığına baktığı halde” Sam ve Yafet babalarının üzerini örtüp ona bakmamak için özen gösterirler. Nuh uyandığı zaman Ham’ın oğlu Kenan’ı lanetler, ancak Sam ve Yafet’i kutsar. Burada önemli olan nokta, Yaratılış’ta ilk defa bir insanın lanet ya da kutsama ifadesinde bulunmuş olmasıdır; oysa daha önce sadece Tanrı lanet etmiş ya da kutsamıştı. Ancak Nuh’un Kenan’a lanet eden ve Sam ile Yafet’i kutsayan sözleri açık bir tanrısal yetki taşır. Burada, Yaratılış’ta daha sonra tekrarlanacak olan bir şeyi ilk defa görürüz: seçilmiş “tohumun” soy çizgisinde olanlar, başkalarını lanetlemek ya da kutsamak için Tanrı tarafından donatılır ve güçlendirilirler.

Nuh’un konuşmaları, Yaratılış kitabındaki çok önemli bir başka motifi vurgular; bu da Kenan ve Sam’in soyundan gelecek olanlarla ilgilidir. Kenan’ın soyundan gelecek olanları bekleyen şey kölelik olmasına karşın (9:25) Nuh Sam’ın soyunun Tanrı ile özel bir ilişkiye sahip olacağını bildirir (9:26-27). Daha sonra Tanrı’nın Sam’ın soyundan gelen bir kişi olan İbrahim’e ve onun soyuna, Kenan’ın soyundan gelenlerin yaşadığı toprakları ele geçirme vaadi verdiğini görürüz (15:18-21).5 Nuh ayrıca Yafet’in Sam ile yakın bir ilişki içerisinde olması sonucunda kutsanacağını söyler.

Babil kulesi öyküsünde kutsama ve lanet hakkında açık bir şekilde konuşulmasa da farklı dillerin yaratılması ve insanların dünyanın dört bir yanında dağıtılmasının, insanlık üzerinde bir adım daha ileri giden bir laneti temsil ettiği oldukça açıktır. Tanrı’nın verdiği ceza, insanların bundan böyle uyum içinde çalışmalarını önlemeye yöneliktir.

Yaratılış 3-11’de betimlenen, insanlığın Tanrı’nın laneti altında varoluşu resmi, ilk yaratılış anlatısının betimlediği resim ve insanların aldığı kutsamalarla keskin bir zıtlık oluşturur. Yaratılış’ın yazarı, Tanrı’nın hoşnutsuzluğunun keyfi olmadığını ve insanların kötülüklerinin derecesiyle orantılı olduğunu açıkça ortaya koyar. Yine de Yaratılış 3-11 kötü insanların Tanrı tarafından cezalandırılmalarına odaklanmasına karşın kitabın farklı yerlerinde Tanrı’nın hâlâ doğruluktan uzak davranışlara karşı merhametini gösterdiğini anlarız. Bunu Adem ve Havva’nın giydirilmelerinde (3:21), Kayin’e bir işaret konmasında (4:13-15), Nuh ve ailesinin tufandan kurtarılmalarında (6:8-8-19) ve her bir canlıyla yapılan sonsuza dek geçerli antlaşmada görebiliriz (9:1-17). Yaratılış’ın geri kalan bölümleri de insanların bir kez daha Tanrı’nın kutsamasını tecrübe edebileceklerini belirgin bir şekilde anlatır.

İbrahim ve Ulusların Kutsanması

11:27’de bulunan tôlĕdōt başlığı, Yaratılış kitabında 25:11’ye dek sürecek olan yeni bir bölümün başlangıcına işaret eder. Bu bölümlerdeki ana karakter İbrahim’dir ve onun Yaratılış’ın bütünündeki en önemli insan katılımcı olduğunu düşünmemiz için yeterince nedenimiz vardır. 11:27-32’deki birkaç giriş detayının ardından İbrahim’in yaşam öyküsü kısa, ancak Tanrı’nın insanlarla ilişkisinde yeni ve büyük bir döneme girildiğini göstermesi açısından önemli, tanrısal bir konuşmayla başlar. Bu konuşmanın merkezinde Tanrı’nın insanlığı kutsama ve böylece altında yaşadıkları lanetleri tersine çevirme arzusu yer alır. Rab İbrahim’e şunları söyler:

Ülkeni, halkını ve babanın evini bırak ve sana göstereceğim ülkeye git, böylece Ben de seni büyük bir ulus haline getirecek, seni kutsayıp adını büyük yapacağım. Bir kutsama ol ki ben de seni kutsayanları kutsayayım, seni küçük görenleri lanetleyeyim, ve böylece yeryüzünün tüm aileleri senin aracılığıyla kutsansın. (12:1-3, benim çevirim)6

Birkaç noktaya dikkat çekmemiz gerekiyor. İlk olarak burada sıralanan vaatlerin yerine gelmesi, İbrahim’in itaatine bağlıdır. Tanrı tarafından İbrahim’e ülkesinin, halkının ve ailesinin sağladığı güvenliği terketmesi ve ‘bir kutsama olması’ emredilir. Tanrı’nın lanetleri insanın itaatsizliği sonucunda geldiğine göre Tanrı’nın İbrahim’i kutsamadan önce ondan itaat beklemesi pek de şaşırtıcı değildir. İkincisi, İbrahim’in soyunun büyük bir ulus olacağı vaadi, İbrahim’in kendi topraklarına sahip çıkacak birçok torunu olacağına işaret eder. Bu vaadin gerçekleşmesi uzak gelecekte yatmasına karşın daha en başta söz konusu olan engelleri göz önünde bulundurmak önemlidir: İbrahim’in ne çocuğu ne de toprağı vardır. Üçüncü olarak “büyük bir ad” ifadesi Babil kulesi öyküsüne kadar gider, ve büyük olasılıkla 6:4’te söz edilen “eski çağ kahramanları, ünlü kişilerdi” yapılan bir göndermedir. Babil halkı Tanrı’nın yardımı olmadan kendilerine “ün” sağlama gayretindeyken (11:4), Rab İbrahim’e ün verecektir. Dördüncüsü, Tanrı İbrahim’i “küçük görenlerin” lanetleneceklerini vaat eder. Bu vaadin içerisinde, Tanrı’nın İbrahim’i koruyacağı ve düşmanları karşısında ona zafer vereceği güvencesi de vardır. İbranice orijinal metindeki ifade büyük olasılıkla bazılarının İbrahim’i küçük görmelerine karşın çoğunluğun onu kutsayacaklarını anlatmaktadır. Beşincisi, “senin aracılığınla dünyanın bütün aileleri kutsanacaklar” cümlesinde metnin doruk noktasıdır. Yaratılış’ın geri kalanında oldukça yaygın olan bir fikir burada ilk defa karşımıza çıkar. İbrahim aracılığıyla, ve aşağıda da görebileceğimiz gibi onun “tohumu” aracılığıyla Tanrı’nın kutsaması insanlığa aktarılacaktır. Altıncısı, tüm bu vaatlerin gerçekleşmesinin altında yatan şey, Tanrı ile İbrahim arasında özel bir ilişkinin kurulmasıdır. İbrahim bu ilişki nedeniyle kutsanacaktır.7 Vaatler, tanrısal kutsamanın bir sonucu olarak gerçekleşecektir.

Kutsama teması, 22:16-18’de İbrahim’le ilginin anlatının sona erdiği bölümdeki tanrısal yeminin de temel konusunu oluşturur.8 Burada Rab İbrahim’e şunları söyler:

RAB diyor ki, kendi üzerime ant içiyorum. Bunu yaptığın için, biricik oğlunu esirgemediğin için seni fazlasıyla kutsayacağım; soyunu [tohum] göklerin yıldızları, kıyıların kumu kadar çoğaltacağım. Soyun [tohum] düşmanlarının kentlerini mülk edinecek. Soyunun [tohum] aracılığıyla yeryüzündeki bütün uluslar kutsanacak. Çünkü sözümü dinledin.
(12:16–18, benim çevirim)

Buradaki ifade 12:1-3’te bulunan ifadeden farklı olmasına rağmen her iki konuşmanın da altında yatan fikir aynıdır. Yine de 12:1-3 İbrahim’in öyküsünün başlangıcını oluşturmasına rağmen 22:16-18’deki tanrısal yemin, metnin doruk noktasında ortaya çıkar ve İbrahim’in ötesinde onun “tohumundan” söz eder. Ne yazık ki bu “tohumun” kimliğini her zaman tespit edilmiyor. Tohum sözcüğünün geçtiği ilk yerde çoğul olarak “soyundan gelenler” kastedilmesine karşın, diğer “tohum” veya “soyundan” referanslar çoğul değil ama tek bir kişiden söz ediyor. Ayrıca tekli anlamı İbrani sözdizimi tarafından desteklenmektedir, aynı zamanda Yaratılış’ın kraliyet soy ağacını vurgulama amacıyla da uyumludur.9

İbrahim öyküsündeki tüm malzemeler şu ya da bu şekilde Yaratılış 12’nin açılış ayetlerinde vurgulanan vaatlerle ve bunun sonucunda kutsama temasıyla ilişkilidir. Bazı bölümler İbrahim’e ve soyundan gelenlerin Kenan topraklarıını ele geçirmelerine odaklanmış olmalarına rağmen (örn. 13:1-18; 15:7-21), diğerleri İbrahim’in bir oğlu olmamasına ve İshak’ın meşru bir varis olarak ortaya çıkmasına odaklanmışlardır (örn. 15:1-6; 16:1-18:15; 20:1-21:21). Tanrı’nın İbrahim’i kutsayanları kutsayacağı ve ona karşı harekete geçenlerin Tanrı’nın kızgınlığına hedef olacakları vaadinin gerçekleştiğini gösteren metinler de bu bölümlerle ilişki içerisindedir. Bir yandan Firavun ve Avimelek Sara’yı aldıkları için cezalandırılırlar (12:17; 20:18), ve İbrahim’in Lut’u kurtardığı zaman doğudaki krallar yenilgiye uğratılırlar (14:18-20). Öte yandan Melkizadek İbrahim’i kutsar ve karşılığında doğu krallardan getirilen ganimetten ondalığını alır (14:18-20). Çok daha sonra Avimelek’in kendi mallarını koruyabilmek için İbrahim’le bir antlaşma içerisine girdiğini okuruz (21:22-34). En sonunda – hâlâ hayattayken mümkün olabileceği kadarıyla - İbrahim’e verilen tanrısal vaatlerin gerçekleştiklerinin altını çizmek için Yaratılış 24 şu yorumla başlar: “Rab onu [İbrahim’i] her yönden kutsamıştı” (21:1, karş. 24:35).

Yaratılış’ın Geri Kalanında Kutsama

İbrahim’in öyküsünde çok önemli olan kutsama teması, Yaratılış’ın geri kalan bölümlerinde de çok önemli bir rol oynar. İbrahim’in öyküsünde yer verilen, devam eden ve geliştirilen kutsamaların farklı yönleri arasında aşağıdakileri sayabiliriz:

İlk olarak Tanrı’nın kutsaması refah ile yakından ilgilidir. Bu durum, İbrahim’in öyküsünde özellikle birkaç metinde ön plana çıkar. İbrahim Mısır’dan geri döndüğü zaman İbrahim’in uşakları ile Lut’un uşakları arasında her ikisinin de çok zenginleşmelerinden kaynaklanan bir anlaşmazlık çıktığını okuruz (13:2, karş. 12:16). İbrahim daha sonra Lut’u doğudaki kralların elinden kurtarmasının ardından Sodom Kralı İbrahim’i kendisinin zengin ettiğini iddia etmesin diye Sodom Kralı’ndan bir şey almayı reddeder (14:21-23; karş. 15:1, bu ayet İbrahim’in armağanının Tanrı’dan geldiğini belirtir). Yaratılış 24’de İbrahim’in hizmetkarı Rebeka’ya ve ailesine sadece değerli armağanlar vermekle kalmaz (24:22, 53), aynı zamanda efendisinin zenginliğini doğrudan Tanrı’nın kutsaması ile ilişkilendirir: “Rab efendimi alabildiğine kutsadı. Onu zengin etti. Ona davar, sığır, altın, gümüş, erkek ve kadın köleler, develer, eşekler verdi” (24:35). Aynı bağlamda Lavan’ın da zenginliğini tanrısal kutsama ile ilişkilendirdiğini söyleyebiliriz (24:29-31).

İshak, Yakup ve Yusuf’u anlatan öykülerde de refah Tanrı’nın kutsaması ile ilişkilendirilir. Yazar sadece çok kısa bir şekilde de olsa İshak’ın zenginliğinin Tanrı’nın kutsaması sonucunda geldiğini vurgular (26:12-13). Yakup Padan Aram’a yanına pek az şey alarak kaçtığı halde Tanrı’nın kutsaması sonucunda ve amcası Lavan’ın zenginliğini kısıtlama yolundaki tüm çabalarına rağmen (31:6-9) Kenan’a çok zengin bir adam olarak döner (30:43; 32:3-21). Yusuf’un öyküsü de Yusuf’un Mısır’dayken Tanrı’nın kutsaması sonucunda zenginleştiği fikri etrafında gelişir. Oradaki yaşamına bir köle olarak başlamış olmasına (39:1-6) ve ardından haksız yere hapse atılmasına karşın (39:6-23) sonunda Firavun’un ardından ülkenin en yüksek yöneticisi haline geldi (41:39-43). Atalar’ın öyküleri boyunca zenginlik Tanrı’nın kutsamasıyla yakından ilişkilendirilmiştir.10

İkinci olarak Tanrı’nın kutsaması aynı zamanda doğurganlık ile ilişkilendirilir. Bunu Yaratılış 1’de Tanrı’nın kadını ve erkeği ilk kez kutsamasının hemen ardından gelen buyrukta görebiliriz: “Verimli olun ve çoğalın” (1:28). Kutsama ile doğurganlık arasındaki bu yakın ilişki daha sonra 9:1’de de yankılanır: “Tanrı, Nuh ve oğullarını kutsayarak ‘verimli olup çoğalın, yeryüzünü doldurun’ dedi”. Sırasıyle 28:3 ve 35:11’de önce İshak ve ardından Tanrı Yakup’u kutsarken aynı ifadeler yine kullanılır (karş. 48:4). İbrahim’in öyküsünde doğurganlığın yokluğu, Tanrı’nın İbrahim’e “seni büyük bir ulus yapacağım” vaadinin arkaplanını oluşturur. Bu bölümün ardından da İbrahim’in “tohumunun” dünyanın kumu (13:16; 28:14), göklerdeki yıldızlar (15:5, 22:17, 26:4) ve deniz kıyısındaki kum (22:17; 32:12) kadar çok olacağı sürekli hatırlatılır. Doğurganlık konusu Yakup’un öyküsünde de ön plandadır, burada da Lea ile Rahel arasındaki rekabeti (29:31-30:24) ve bir başka düzlemde de Yakup ile Lavan arasındaki rekabeti (30:25-43) anlatır. Doğurganlık burada da tanrısal kutsamayla ilişkilendirilmiştir (karş. 29:32-33; 30:6; 17-18; 20; 22-24; 27-30). Yaratılış boyunca üreme yeteneği tanrısal kutsamanın bir göstergesi olarak anlaşılır.11

Üçüncüsü ve en önemlisi, Tanrı’nın kutsamasını başkalarına aktarma gücü, ataların seçilmiş olan soy çizgilerinde bulunur. Bu, Yaratılış’ta iki şekilde vurgulanır: Tanrı’nın her kuşağın başı ile özel ilişkisini yenilemesi aracılığıyla ve her bir babanın “ilk doğan” oğluna verdiği eşsiz kutsama aracılığıyla.

Atalar’ın öykülerinde Rab seçilmiş ailelerin reisleri ile olan ilişkisini her kuşakta yeniler. 12:1-3’te bulunan ve daha sonra 22:16-18’deki yeminle onaylanan Tanrı’nın İbrahim’i kutsaması ile ilişkili vaatler, İbrahim’in “tohumu”ndan ilk doğan kişiye geçer. İshak Kenan topraklarında kıtlıkla yüz yüze geldiği zaman Rab ona görünür ve şöyle der:

Mısır'a gitme, sana söyleyeceğim ülkeye yerleş. Orada bir süre kal. Ben seninle olacak, seni kutsayacağım: Bütün bu toprakları sana ve soyuna [tohum] vereceğim. Baban İbrahim'e ant içerek verdiğim sözü yerine getireceğim. Soyunu [tohum] gökteki yıldızlar kadar çoğaltacağım. Bu ülkelerin tümünü onlara [tohum] vereceğim. Yeryüzündeki bütün uluslar senin soyun [tohum] aracılığıyla kutsanacak. Çünkü İbrahim sözümü dinledi. Uyarılarıma, buyruklarıma, kurallarıma, yasalarıma bağlı kaldı.
(26:2-5)

Bu konuşmanın büyük bir kısmı İbrahim’in Tanrı’ya itaat etme isteğini vurgulayarak 22:16-18’i hatırlatır. Tanrı bu şekilde İshak’ı kendisine itaat etmeye teşvik eder. 12:1-3’te de olduğu gibi, Tanrı’nın vaatlerin gerçekleşmesi aracılığıyla kutsaması, İshak’ın O’na itaat etmesine ve Kenan’da kalmasına bağlıdır. Neredeyse tamamen İshak’a odaklanmış tek bölüm olan Yaratılış 26 da üç kez Tanrı’nın onu kutsamasından söz eder (26:12, 24, 29).

Yakup’un öyküsü de birçok torundan, topraklarının ele geçirilmesinden ve dünyadaki tüm halkların kutsanmasından söz eden vaatleri içeren bir tanrısal konuşmaya yer verir. Bu konuşma Yakup’un ağabeyi Esav’dan Padan Aram’a kaçışı sırasında gerçekleşir. Tanrı şöyle der:

Atan İbrahim'in, İshak'ın Tanrısı RAB benim. Üzerinde yattığın toprakları sana ve soyuna [tohum] vereceğim. Yeryüzünün tozu kadar sayısız bir soya [tohum] sahip olacaksın. Doğuya, batıya, kuzeye, güneye doğru yayılacaksınız. Yeryüzündeki bütün halklar sen ve soyun [tohum] aracılığıyla kutsanacak. Seninle birlikteyim. Gideceğin her yerde seni koruyacak ve bu topraklara geri getireceğim. Verdiğim sözü yerine getirinceye kadar senden ayrılmayacağım.
(28:13-15)

Burada özel bir biçimde değinilmemesine karşın Tanrı’nın daha önceki ifadelerine çok benzeyen bu konuşmanın içeriği, Tanrı’nın Yakup’u kutsayacağını açık bir şekilde anlatır. Yakup da buna yanıt olarak Tanrı onu gerçekten koruyacak ve babasının evine geri getirecekse “RAB benim Tanrım olacak. Anıt olarak diktiğim bu taş Tanrı'nın evi olacak. Bana vereceğin her şeyin ondalığını sana vereceğim” der (28:21-22). Yakup yıllar sonra Padan Aram’dan döndüğünde Tanrı ona tekrar görünür ve onu kutsayarak (35:9) şunları söyler:

Ben Her Şeye Gücü Yeten Tanrı'yım. Verimli ol, çoğal. Senden bir ulus ve uluslar topluluğu doğacak. Kralların atası olacaksın. İbrahim'e, İshak'a verdiğim toprakları sana verecek, senden sonra da soyuna bağışlayacağım.
(35:11-12, karş. 48:3-4)

Tanrı burada Yakup’u daha önce İbrahim ve İshak ile yaptığı antlaşmanın mirasçısı olarak onaylar.

Bu tanrısal konuşmaların ışığında İbrahim’in, İshak’ın ve Yakup’un her birinin Tanrı’yla aynı ayrıcalıklı ilişkiyi yaşadıklarını söyleyebiliriz. İbrahim ve İshak’ın başka çocukları olmasına karşın bunlar seçilmiş olan soy çizgisinin bir parçası değillerdir ve bunun sonucunda Tanrı ile aynı ayrıcalıklı ilişkiyi paylaşmazlar.12

Atalar bu özel ilişkinin sonucunda başkaları için Tanrı’nın kutsamalarının aracısı olabilirler. Ancak bu kutsama, insanların Atalar’a ve onların “tohumundan” gelenlere nasıl davrandığıyla doğrudan ilişkilidir. Yukarıda sözü edilen İbrahim öyküsü dışında Yakup ve İshak’ın öykülerinde de bunun daha çok örneği bulunabilir. Lavan fala baktırarak Rab’bin kendisini Yakup yüzünden kutsadığını öğrenir (30:27). Potifar ve ev halkı da Yusuf sayesinde refaha kavuşur (39:2-6), zindan müdürüde Yusuf’tan dolayı zenginleşir (39:20-23). Daha sonra Yusuf’un Mısır yöneticisi olarak atanmasının ardından sadece bu büyük ulusun tamamı yedi yıl süren kıtlıktan kurtulmakla kalmaz (47:13-26), diğer uluslar da Yusuf’un bilge yönetiminden faydalanır (41:56-57). En sonunda Firavun Yusuf’un akrabalarına “ülkenin en güzel yerlerine yerleşmelerini” teklif ettiği zaman (47:6) Yakup onu kutsar (47:7-10).

Yaratılış anlatısının, başkalarını kutsama gücünün birbirini izleyen atalarda devam ettiğini gösterme yollarından ikincisi ise ilk doğanın babası tarafından kutsanmasıdır. İlk doğan erkek çocuğun babasından diğer erkek çocukların sahip olmadığı bir ayrıcalığı miras alması, açık bir adetti. Yakup’un ağabeyi Esav’a verilecek olan kutsamayı kendi üzerine alabilmek için babası İshak’ı kandırmasının temelinde bu fikir yatar (27:1-40). Bu kutsama Yakup için o kadar önemlidir ki bunun uğruna hem babasının neler olup bittiğini anlayacak olursa kızgınlık (27:11-12), hem de ağabeyinin adet gereği kendi hakkı olan ayrıcalığı kaybetmesinden doğacak tepkiyi karşılamaya razı (karş. 27:41). İshak Yakup’un kendisini kandırdığının tamamen farkına varmasına rağmen onu Padan Aram’da bir eş bulmaya göndermeden önce yine de kutsar.13 Bu da İshak’ın olup biteni isteyerek kabul ettiği anlamına gelir (28:1-5).

Bazı okurlar Yakup’un babasını kandırarak ve kardeşinin kutsamasını çalarak ahlağa uygun davranmadığını düşünebilir. Ama anlatıcının hikayede verdiği birçok detay Yakup’un davranışının kısmen de olsa uygun olduğunu gösterir. İlk olarak, onu bu davranışa Rebeka’nın teşvik ettiği vurgulanır (27:5-10). Rebeka eğer bu oyun ortaya çıkarsa tüm sorumluluğu üzerine alacağını da söyler (27:13). İkinci olarak, daha öncesinde, Esav Yakup’a ilk oğulluk hakkını biraz çorba karşılığında satmıştır (25:29-34). Yakup’un kardeşinin açlığından faydalanması her ne kadar hoş olmasa da, anlatıcı Esav’ın ilk oğulluk hakkını hor gördüğünün de altını çizer: “Böylece Esav ilk oğulluk hakkını küçümsemiş oldu” (25:34). Bu kısa hikaye iki kardeşin istediklerine önemli miktarda ışık tutar. Esav’ın ilk oğul olarak sahip olduğu ayrıcalıklı pozisyona ve göksel vaat edilmiş krallık soyunun varisi olmaya pek önem vermez. Yakup bu ayrıcalığa sahip olmayı her şeyden çok istemektedir. İki kardeşin, Tanrı’nın İbrahim’in soyu için olan planına yönelik bu zıt tutumları, onların farklılıklarına gösterir. Yakup bu aşamada kusurlu bir kişi olsa da, Tanrı ile etkileyici bir karşılaşma sonrasında (32:22-32) değişerek ve ismi İsrail’iye de Tanrı değiştirecektir (35:9-15). Üçüncü olarak anlatıcı, İshak’ın av etlerine olan iştahının Esav’a olan tavrını etkilemesini eleştiriyor gibi görünmektedir (25:28). İshak Esav’ı daha çok severek, henüz ikiz kardeşler doğmadan önceki Esav’ın Yakup’a hizmet edeceği yönündeki göksel bildiriyi görmezden geliyor gibidir (25:23). Dördüncü olarak, Yaratılış 26’nın sonunda yer alan ve Esav’ın eşlerinin İshak ve Rebeka’nın başına dert olduğunu belirten ifadeler (26:34-35), Esav’ın babasının özel kutsamasına layık olmadığını gösterir. Bu detayların ışığında, tüm aile üyeleri Yakup’un oynadığı oyunun sorumluluğunu paylaşır. Yakup ve Esav düşman olarak yaşadıkları uzun yıllardan sonra barışırlar ve Yakup kardeşine bir hediye verir (33:11).14 Bu hediye İshak’ın Yakup’a verdiği kutsama gibi olmasa bile, Yakup kardeşi Esav’a ait olan şeyi aldığı için, durumu kısmen de olsa telafi etmek istemektedir.

Babanın kutsaması, Yaratılış 48 ve 49’da da göze çarpan konuların başında gelir. Bunların ilkinde Yakup’un iki oğlunu, Manaşşe ve Efrayim’i nasıl kutsadığını görürüz. Yakup, daha genç olan Efrayim’i bilinçli bir şekilde daha üstün kutsamayla kutsamakla kalmaz (48:17-20), aynı zamanda Efraim babasının ağabeyi Ruben’e gitmesi gereken ilk oğulluk hakkını da almış olur (karş. 1. Tar. 5:1). Bu olay, Tanrı’nın Efrayim oymağı aracılığıyla bir kraliyet soyu oluşturma geleneğini oluşturdu. Bu fikir kuşkusuz daha sonraki gelişmeleri, özellikle Yeşu’nun bir önder olarak seçilmesini ve Şiloam’ın merkezi sunak olarak belirlenmesini etkiledi. Ancak bunların tümü Tanrı’nın daha sonra Efrayimlilerin yaptığı kötülük yüzünde reddedip Davut’u kral olarak ve Yeruşalim’i tapınak-şehri olarak seçmesiyle değişti (Mez. 78:59-72).

Yaratılış 49’da Yakup’un oğulları hakkındaki bildirilerinden oluşan uzun bir liste okuruz. Yazarın 49:28’de yaptığı yorum bunların Yakup’un oğullarını kutsaması bağlamında yazıya geçirildiklerini, her bir oğulun kendisine uygun olan kutsamayı aldığını anlatır. Bu kutsamaların içeriği açık bir şekilde Yakup’un her bir oğluna tavrını ortaya koyar. Bunları çok detaylı bir şekilde incelemeksizin yaşı daha büyük oğullar olan Ruben, Şimon ve Levi’yle ilgili sözlerin oldukça olumsuz olduklarını, buna karşın Yahuda ve Yusuf’un oldukça olumlu bir şekilde kutsandıklarını söyleyebiliriz. Yaratılış’ın kutsama konusuna verdiği özel önemin ışığında Yakup’un oğlu Yusuf hakkındaki sözleri dikkat çekicidir:

Yusuf meyveli bir dal gibidir,

Kaynak kıyısında verimli bir
dal gibi,

Filizleri duvarların üzerinden aşar.

Okçular acımadan saldırdı ona.

Düşmanca savurdular oklarını
üzerine.

Ama onun yayı sağlam,

Kolları esnek çıktı;

Yakup'un güçlü Tanrısı,

İsrail'in Kayası, Çobanı olan Tanrı
sayesinde.

Sana yardım eden babanın
Tanrısı'dır,

Her Şeye Gücü Yeten Tanrı'dır
seni kutsayan.

Yukarıdaki göklerin

Ve aşağıdaki denizlerin
kutsamasıyla,

Memelerin, rahimlerin kutsamasıyla
O'dur seni kutsayan.

Babanın kutsamaları ebedi
dağların nimetlerinden,

Ebedi tepelerin bolluğundan
daha yücedir;

Yusuf'un başı üzerinde,

Kardeşleri arasında önder
olanın üstünde olacak.

- Yar. 49:22-26 -

Yaratılış 48’de olduğu gibi burada da kutsamanın Yusuf’un soyundan gelenler aracılığıyla aktarılacağı fikriyle karşılaşırız. Yusuf zengin bir şekilde kutsanmasına karşın Yakup’un Yahuda’yı kutsadığı zaman “kraliyet asasının Yahuda evinden ayrılmayacağını” ve ulusların onun soyundan gelen birine itaat edeceklerini söylemiş olması önemlidir (49:10). Bunun sonucunda ulusların kutsanacağı açık bir şekilde dile getirilmemiş olsa da Yaratılış’ın bütünü ışığında bunun ima edildiğini söyleyebilmek olasıdır.

Yaratılış, Atalar’ın Tanrı’yla özel ilişkilerini ve oğullarından birine özel bir kutsama aktarma yeteneklerini vurgulayarak seçilmiş soy çizgisinden gelen “tohumun” ayrıcalıklı konumuna dikkat çeker. Sonuç olarak gelecek olan bir kraliyet veliahtı aracılığıyla yeryüzündeki tüm ulusların kutsanacağı beklentisi yaratılmış olur.

Eski Antlaşma Özeti

Yaratılış kitabı bir bütün olarak tanrısal kutsama konusunda üç önemli aşamayı kaydeder. Başlangıçta tüm yaratılış ve özellikle insanlık Tanrı’nın iyiliğini tecrübe eder. Ancak Adem ve Havva’nın itaatsizlikleri sonucunda insanlar ve diğer canlılar arasında her şey tersine döner ve yaratılış Tanrı’nın laneti altına girer. Bunun trajik sonuçları, Yaratılış’ın geri kalan bölümlerinde anlatılır. Ancak İbrahim’in öyküsünün başında Tanrı sadece İbrahim’i kutsama vaadinde bulunmakla kalmaz, aynı zamanda onun aracılığıyla tüm ulusları kutsamayı vaat eder. Atalar hakkındaki öykülerin geri kalan bölümleri bunu İbrahim’in ilk doğan / “kraliyet tohumu” ile ilişkilendirerek işte bu ikinci vaade odaklanırlar. İshak, Yakup ve Yusuf’un hiçbiri biyolojik olarak ilk doğan olmadıkları halde her birine ilk doğan gibi davranılır ve kutsama onlar aracılığıyla başkalarına geçer. Yusuf Yaratılış kitabında Tanrı’nın uluslararası kutsama vaadini yerine getirmeye en çok yaklaşan kişi olarak dikkat çekmesine rağmen Tanrı’nın İbrahim’in “tohumu” aracılığıyla yeryüzündeki tüm ulusları kutsama vaadi hâlâ gelecekte yatmaktadır. Böylece Yaratılış İbrahim’in ilk doğan (kraliyet) torunu aracılığıyla Tanrı’nın kutsamanın uluslara yayılacağı kavramını yerleştirmiş olur.

Yeni Antlaşma Bağlantıları

Yeni Antlaşma’da Yaratılış’ın kutsama temasıyla en bariz benzerlik Elçilerin İşleri 3:25-26 ve Galatyalılar 3:14’de bulunur. Bu metinlerin ilkinde Petrus İsa Mesih’in, Tanrı’nın kutsamasının aracılığıyla insanlara geldiği kişi olduğunu söyler:

Sizler peygamberlerin mirasçıları, Tanrı’nın atalarınızla yaptığı antlaşmanın mirasçılarısınız. Nitekim Tanrı İbrahim’e şöyle demişti: ‘Senin soyunun aracılığıyla yeryüzünden bütün halklar kutsanacak.’ Tanrı, sizleri kötü yollarınızdan döndürüp kutsamak için Kulu’nu ortaya çıkarıp önce size gönderdi.
(Elç. 3:25-26)

Pavlus da Galatyalılar’da aynı noktayı vurgular: “İbrahim’e sağlanan kutsama Mesih İsa aracılığıyla uluslara sağlansın diye…” (Gal. 3:14). Bu bağlamların her ikisinde de İbrahim’in “tohumu” olan İsa Mesih, Tanrı’nın yeryüzündeki tüm insanların kutsanacağı vaadinin kendisinde gerçekleştiği kişidir. Aynı fikir Romalılar 15:8-12’de de göze çarpar, ancak burada kutsama kavramına belirgin bir şekilde değinilmez. Romalılar 4:6-9’u da bu metinlere ekleyebiliriz. Pavlus bu ayetlerde Yaratılış metninden doğrudan söz etmemekle birlikte Mezmur 32:1-2’ye dayanarak Tanrı’nın kutsaması hakkında yaptığı kısa yorum, İbrahim’in iman sahibi olan herkesin, hem Yahudiler’in hem de ulusların atası olduğu iddiasının bağlamında bulunur.

Yaratılış’ta vurgulanan kutsama kavramından dolaylı bir şekilde söz ettiğini düşünebileceğimiz diğer metinler arasında Luka 1:42-45’te Elizabet’in Meryem’e yanıtı ve Matta 5:3-12 ile Luka 6:20-26’da yer alan İsa’nın “ne mutlu” ifadelerini sayabiliriz.


1 Bu iki kaydın yan yana koyulması suretiyle tanrısal özellikler olan aşkınlık (deneyüstülük) ve içkinliğe (her yerde hazır, yakın olmak) eşit ağırlık verilir ve bunlar arasında bir çelişkiye neden olmadan her ikisinin de önemi vurgulanmış olur.

2 Bkz. 9. bölüme.

3 Bir sonraki bölümde “toprak” konusu üzerinde daha çok duracağız.

4 Orijinal İbranice sözdizimi Tanrı burada 3:17’de sözünü ettiği lanete başka bir lanet daha eklemek niyetinde değildir. Bunun da ötesinde 8:21’de “lanet” için kullanılan İbranice sözcük, 3:17’de kullanılan sözcükten farklı bir kökten gelir.

5 15:19-21’deki listede sözü edilen uluslar arasında şu uluslar 10:15-18’de Kenan’ın soyundan gelenler olarak adlandırılır: Hititler, Amorlular, Kenanlılar, Girgaşlılar ve Yevuslular. Ayrıca 10:19 Kenan’ın sınırlarının Sodom ve Gomorra’ya kadar uzandığı gerçeğine dikkat çeker (karş. 14:1-24; 18:16-29).

6 Buradaki çevirinin iki yönü üzerinde konuşmak gerekiyor. İlk olarak 12:2d’de bulunan, emir kipindeki wehyēh (vehyēh), “ol” sözcüğü olduğu gibi korunur; NIV çevirisi “ve bir kutsama olacaksın” der. İkincisi, “git” ve “kutsama ol” emirlerinin her ikisinin de teşvik ifade eden sözcüklerle tamamlanmaları göz önünde bulundurulmuş olur. Bu gibi bağlamlarda teşvik sözcükleri genellikle amaç ya da hedefi gösterir. Bu sözdizimsel argümanı vurgulamak açısından “git” ve “kutsama ol” emirlerinin ardından, “öyle ki” sözcüğü gelir.

7 İbrahim daha sonra 2. Tarihler 20:7 ve Yeşaya 41:8’de Tanrı’nın dostu olarak adlandırılır.

8 İbrahim anlatısı, 22:20-24’deki kısa bir soy ağacı metni tarafından ikiye ayrılan iki ana bölümden oluşur. Asıl öykü 11:27-22:19 arasındadır, 23:1-25:11 ise bir çeşit ek oluşturur. 12:1-3 ve 22:16-18’de yer alan, ana bölümünün en başında ve sonunda bulunan tanrısal konuşmalar teknik olarak inclusio adı verilen bir biçimdedirler ve anlatının sınırlarını çizerler. 12:1-3’teki vaatler İbrahim’in Tanrı’ya itaat etmesi koşuluna bağlı oldukları halde 22:16-18’deki yemin, İbrahim’in itaati karşılığında bir ödüldür ve daha önceki tanrısal vaatlerin yerine gelmiş olduklarını gösterir. Bu konuda daha ayrıntılı bir tartışma için bkz. İbrahim İmanla... bölüm.

9 Bkz. T. D. Alexander, “Further Observations o the Term ‘Seed’ in Genesis”, TynBull 48 (1997); 363-7.

10 Tanrı’nın doğru kişileri maddi olarak kutsadığı fikri, Eski Antlaşma’da oldukça önemlidir. Yine de Eski Antlaşma’nın bu fikri doğruların sıkıntı çekebileceği (örn. Eyüp’ün öyküsü) ya da kötülerin zenginleşebileceği (örn. Mezmur 49) fikriyle dengelediğini hatırlamamız yerinde olacaktır.

11 Mısır’dan Çıkış 1:17’de İsrailliler’in sayısının hızlı bir şekilde artması, Yaratılış ile Mısır’dan Çıkış kitapları arasında bir bağlantı oluşturur.

12 Bu örneğin Tanrı’nın antlaşmasını İsmail ile değil, İshak ile yapacağını söylediği Yaratılış 17’de açıkça belirtilir (17:19-21). İsmail burada Tanrı tarafından kutsanmasına karşın (17:20), Tanrı karşısında İshak’ın sahip olduğu ayrıcalıklı konuma sahip değildir.

13 Bu kutsama ilginç bir şekilde Yar. 1:22; 28; 9:1 ve 7’yi anımsatır.

14 M.A. Fishbane, “Composition and Structure in the Jacob Cycle (Gen. 25:19-35:22),” JJS 26 (1975): 15 38, Fishbane “ilk oğulluk hakkı” (İbranice bĕkôrâ; krş. Yar. 25:31-34; 27:36) ve “hediye” (bĕrākâ; Krş. Yar. 27:12, 35-36, 38, 41; 28:4; 33:11) terimleri kullanarak yapılan kelime oyunu ile nasıl hikayenin zenginleştirildiğinin altını çizer.