Tanrı’nın Gerçeğinin Açıklanışı olarak Kutsal Kitap

Kutsal Kitap’ın bize sağladığı en büyük avantajlardan biri de bize başka hiçbir yerde bulunmayan bilgileri vermesidir. Üniversitelerimizde bize insanların doğal dünyayı inceleyip araştırarak edindikleri bilgiler sağlanır. Bizler gözlem, analiz ve soyut olarak fikir yürütme aracılığıyla öğreniriz. Ünlü bilginlerin değişik düşüncelerini karşılaştırırız. Ama bu dünyada bizim için var olan bütün bilgilere karşın, bizimle insan aklından üstün ve insanlığın dışındaki bir görüş açısından iletişim kurabilecek birisi yoktur.

Sadece Tanrı, bize sonsuzlukla ilgili görüş açısını verip bizimle mutlak ve kesin bir otoriteye sahip olarak konuşabilir. Kutsal Kitap’ın bize sağladığı avantaj, bize başka hiçbir kaynaktan öğrenilemeyecek türde bilgileri sunmasıdır. Tabii ki, Kutsal Kitap başka yollardan öğrenilebilecek bilgileri de içerir. Sezar Avgustos’un kim olduğunu ya da Kudüs’ün Beytanya’dan ne kadar uzak olduğunu öğrenmek için tamamen İncil’ e bağlı değiliz. Ama dünyanın en iyi coğrafyacısı bize Tanrı’ya giden yolu gösteremez ve dünyanın en iyi psikiyatrisi suçluluk duygusu sorunumuza kesin çare bulamaz. Kutsal Kitap insanların doğal yöntemlerle inceleme ve araştırmalarına açık olmayan şeyleri içerir ve onların üzerindeki “tülü” çekip çıkarır ve açıklar.

Doğanın incelenmesiyle Tanrı hakkında birçok şey öğrenebilecek olsak da, bizim için en eksiksiz ve en değerli olan husus Tanrı’nın Kutsal Kitap’ta Kendini açıklamasıdır. Bu dünyada insanları tanımalda Tanrı’yı tanımak arasında bir benzerlik vardır. Bir insan hakkında, söz gelimi Bill Clinton hakkında bir şeyler öğrenmek istediğinizde, bunu yapabilmenin birçok yolu vardır. F.B.I. ya da C.I.A’ye ya da Emniyet Müdürlüğüne yazıp onun hakkında bir dosyaları olup olmadığını öğrenebiliriz. Okuduğu lise ve üniversiteye yazıp, orada okurken aldığı notları sorabiliriz. Bu tür kayıtlar aracılığıyla biyografisini, geçirdiği hastalıkları, eğitim ve spor alanlarındaki başarı kayıtlarını öğrenebiliriz. Sonra daha kişisel bir değerlendirme elde edebilmek için arkadaşlarıyla bir röportaj yapabiliriz. Ama bütün bu yöntemler dolaylıdır ve ince araştırmalarımıza karşın Bill’in manevi niteliklerinin bazıları bizler için karanlıkta kalmaya devam edecektir. Bunlar ikinci el bilgilerdir.

Bill Clinton, ya da hakkında bilgi toplamayı arzuladığımız kişi hakkında daha kesin bilgiler edinmek istiyorsak, onunla şahsen tanışmalı, dış görünüşünü gözlemlemeli, nasıl davrandığını ve tavırlarını görmeliyiz. Hatta belki neler hissettiğini, neler düşündüğünü, nelere değer verdiğini, nelerden hoşlanmadığını bile tahmin edebiliriz. Ama onu yakından tanımak istiyorsak onunla bir tür sözlü iletişim içine girmeliyiz. Başka birinin neye inandığım, neler düşünüp hissettiğini kendisinden daha açık ve doğru bir biçimde dile getiremez. Bill, bu şeyleri sözlü olarak dışa vurmayı seçmezse, onun hakkındaki bilgilerimiz tahmin ve kurgudan

öteye gidemez. Bizi sadece sözcükler aydınlatabilir.

Aynı şekilde esinleme kavramından söz ederken kendini bildirmenin temel ilkesinden söz ediyoruz. Kutsal Kitap, Tanrı’nın Kendisini bize bildirmesidir. Burada birçok konuda Tanrı’nın ne düşündüğü ortaya konulmuştur. Kutsal Kitap’ı iyice bilirsek Tanrı’nın kim olduğu ve neye değer verdiği konularında ikinci el bilgilere ve tahminlere bağımlı olmamız gerekmez. Tanrı Kutsal Kitap’ta Kendisini açıklar.

 

Teori ve Pratik

Tanrıbilimden uzak duran Mesih İnanlıları olduğu gibi, Tann hakkında herhangi bir teorik bilgi araştırmayı hor görenler de vardır. Bu kişiler teorik bilgiler yerine “pratik”te ısrar ederler. Amerikan ruhunun tarifi, pragmatizm ruhudur3 Bu ruh en çok ABD’de John Dewey tarafından konulmuş eğitim ilkeleri ve yöntemleriyle yönetilen devlet okulları sistemi ve politika alanında belirgindir.

“Pragmatizmin” basit bir tanımını yapmak gerekirse, gerçeği “işe yarayan” olarak tanımlama olduğunu söyleyebiliriz. Pragmatik kişi sonuçlarla ilgilenir ve onun için sonuçlar gerçeği belirler.

3Doğruluğu ve gerçekliği tek yanlı olarak yalnızca hareketlerin sonuçları ve başarıları ile değerlendiren öğreti

Bu tür düşünce biçiminin sakıncası, kişi eğer sonsuzluğu unutursa sonuçların kısa vadeli hedeflere göre yargılanmaya yatkınığıdır.

Ben bu ikilemi, kızım bir devlet okulunun anaokulu bölümüne kaydolduğunda yaşadım. Boston’un dışında çok ilerici bir okula başlamıştı. Birkaç hafta sonra okuldan, müdürün velilerle bir toplantı yapıp anaokulu kullanılacak program ve eğitim usullerini açıklayacağını bildiren bir kağıt geldi. Toplantıda müdür günlük programı dikkatle açıkladı. Dedi ki: “Eğer çocuğunuz eve döndüğünde size okulda yapbozlar ve oyun hamuru ile oynadığını söylerse telaşlanmayın. Günlük programdaki her şeyin belirli bir amacı olduğu konusunda size güvence verebilirim. Sabah saat 9’dan 9.1 7’ye kadar çocuklar, ortopedik uzmanlar tarafından sol elin son üç parmağının motor koordinasyonunu geliştirmek amacıyla titizlikle planlanmış yapbozlarla oynarlar.” Ve çocuğun gününün her dakikasının yetenekli kişiler tarafından dikkatle planlandığını ve yapılan her şeyin bir amacı olduğunu söyledi. Tek kelimeyle hayran olmuştum.

Konuşmasının sonunda müdür soru sormak isteyenler olup olmadığını sordu. Elimi kaldırıp, “Programınızın içeriğindeki dikkatli planlama beni hayran bıraktı. Her şeyin bir amaca göre planlandığını görüyorum. Benim sorum şu: Hangi amacı kullanacağınıza nasıl karar veriyorsunuz? Şimdi ne yapacağınızı belirlemek için amaçladığınız sonuçlar neler? Yani farklı sözcüklerle ifade edersek ne tür bir çocuk yaratmaya çalışıyorsunuz?” dedim.

Adam önce bembeyaz sonra kıpkırmızı olup kekeleyerek, “Bilmiyorum, kimse bana daha önce bu soruyu sormamıştı,” dedi. Adamın dürüstlüğü ve gösterdiği gerçek alçakgönüllülüğü takdir ettim ama aynı zamanda yanıtı beni dehşete düşürdü. Nasıl olur da amaçsız amaçlarımız olabilir? “Pragmatizmin” nihai sınavını keşfetmek için nereye gidebiliriz? İşte en çok bu noktada insan aklından üstün olan esinleme yaşamlarımız için çok önemlidir. İşte burada, Kutsal Kitap’ın içeriği uygulamamız için çok önemlidir. Yaptığımız şeylerin bilgelik ve değerinin nihai değerlendirmesini ancak Tanrı yapabilir.

Teoriyi küçümseyerek kendisinin pratik olduğunu söyleyen kişi bilge değildir. Sadece kısa vadeli amaçlarla ilgilenen biri, sonsuzluğun çok uzun vadesinde büyük sorunlarla karşı karşıya kalabilir. Teoriden yoksun bir pratik olmadığı gerçeği de buna eklenmelidir. Bir şeyi, onu yapmamızın değeri hakkında bir teorimiz olduğu için yaparız. En derin teorilerimizi ele veren şey de yaptıklarımızdır. Teorilerimiz üzerinde ciddi ciddi düşünmemiş ya da onları eleştirip analiz etmemiş olabiliriz ama hepimizin teorileri vardır. Mesih’i isteyip de tanrıbilimi istemeyen Mesih İnanlısı gibi, teori olmadan uygulamayı isteyen kişi de, genellikle sonunda kötü uygulamalara yol açan kötü teoriler sahibi olur.

İçindeki teoriler Tann’ dan çıktığı için Kutsal Kitap çok yararlı bir kitaptır Hiçbir şey Tanrı’nın sözünden daha pratik ve yararlı olamaz, çünkü o sonsuz perspektiften çıkan bir teoridir. Pragmatizmin zayıflığı, Tanrı’nın Kendi gerçeğini Kutsal Kitap’ta açıklamasıyla yenilmiştir.

 

Duyumcu Mesih İnanlısı

Duyumcu Mesih İnanlısı adlı bir kitap yazma isteğini sık sık duymuşumdur. Duyumcu Kadın ve Duyumcu Erkek adında ve bu türde bir sürü kitap çıkmıştır ve bunların hepsi de en çok satan kitaplar arasına girmişlerdir. Öyleyse neden Duyumcu Mesih İnanlısı adlı bir kitap yazılamasın?

Duyumcu Mesih İnanlısı nedir? Bir sözlük duyumcunun tanımını şöyle yapıyor: “Duyulara ve hislere hitap eden, duyular yoluyla uyarılma olasılığı çok yüksek olan.” Duyumcu Mesih İnanlısı, Kutsal Kitap’ı anlayışıyla değil hisleriyle yaşayan biridir. Duyumcu Mesih İnanlısı “içinden gelmedikçe” Tanrı’ya hizmet, dua ya da Kutsal Kitap etüdü gibi şeyler yapmaz. Onun Mesih İnanlı yaşamı sadece o anki duygularının şiddetinin etkisi altındadır. Ruhsal bakımdan kendini çok zinde ve iyi hissettiğinde Tanrı için bir fırtına gibi çalışır; morali bozulduğunda ruhsal yetersizlik baş gösterir. Sürekli yeni ve taze deneyimler arayışındadır ve bunları Tanrı’nın gerçekten ne dediğine karar vermekte kullanır. “İçsel hisleri” gerçeğin nihai ölçütü haline gelir.

Duyumcu Mesih İnanlısı’nın Kutsal Kitap’ı etüt etmeye gereksinimi yoktur, çünkü hisleri aracılığıyla Tanrı’nın isteğinin ne olduğunu zaten bilir. Tanrı’yı tanımak değil, hissetmek ister. Duyumcu Mesih İnanlısı “çocuksu iman”ı bilgisizlikle eş sayar. Kutsal Kitap bizleri Babası’na güvenen bir çocuk gibi Tanrı’ya gı.ıvenmeye çağırdığında o bunun içeriksiz ve anlayışsız bir iman anlamına geldiğini düşünür. Kutsal Kitap’ın, “Kötülük konusunda çocuklar gibi, ama düşüncelerinizde yetişkinler gibi olun,” (İncil:1.Korintliler 14:20) dediğini bilmez. Pavlus’un tekrar tekrar, “Sevgili kardeşlerim, bilgisiz ve cahil kalmanızı istemem,” dediğinin farkında değildir (Bkz. örneğin, İncil:Romalılar 11:25).

Duyumcu Mesih İnanlısı, yaşamın o çok keyifli olmayan acılarıyla karşı karşıya gelince pes eder. Genellikle sonunda, kişisel ilişkiler ve deneyimlerin Kutsal Kitap’tan daha önemli sayıldığı çağdaş Mesih İnancı’nın en kötü taraflarından biri olan “ilişkisel tanrıbilimi”ni kabul eder. Buna göre eğer Kutsal Kitap bizden kişisel bir ilişkiyi tehlikeye atabilecek bir şey yapmamızı istiyorsa, o zaman Kutsal Kitap’tan taviz verilmelidir. Duyumcu Mesih İnanlısı’nın en yüksek yasası, insana kendini kötü hissettiren şeylerden her ne pahasına olursa olsun uzak durmak gerektiğidir.

Kutsal Kitap, sadece olmasa da öncelikle anlayışımıza yani kafamıza hitap eder. Bunu günümüz Mesih İnanlılarına anlatabilmek zordur. Çünkü günümüzde iman ve aklı iki ayrı şey gibi görme yatkınlığı yaygındır. Ama anti-akademik, anti-teknolojik ya da anti-bilimsel değillerdir. Anti-entelektüel dedim. Mesih İnanlı yaşamda aldın çalışması konusuna karşı büyük bir antipati akımı vardır.

           

             Aslında bu tür bir tepkinin tarihsel nedenleri vardır. Bir tanrıbilimcinin “akılcılığa ihanet” diye tanımladığı şeyin sonucunu birçok Mesih İnanlısı hissetmiştir. Tanrıbilimcilerin entelektüel dünyasından o kadar çok şüphecilik, istihza ve olumsuz eleştiri kusulmuştur ki, sıradan insanlar entelektüel atılımlara olan inançlarını yitirmişlerdir. Birçok durumda imanın akıl kullanılarak yapılan incelemeler karşısında duramayacağı korkusu olduğundan, savunma insan aklının inkarı haline gelmektedir. İmanımızı  sağlam tutup korumak için kafamıza değil, duygularımıza döneriz. Bu, yirminci yüzyıldaki İnanlılar topluluğunda karşımıza çıkan çok ciddi bir sorundur.

Mesih İnancı, sadece kafasal bir hareket olmadığı halde son derece akla hitap eder. Yani Kutsal Kitap akla hitap eder ama bunun yanı sıra entelektüellik ruhunu benimsemez. Mesih İnanlı yaşam, varsayımlarla dolu soğuk bir akılcılık (rasyonalizm) değil, ateş dolu bir tutku olmalıdır. Kutsal Kitap’ın sayfaları sık sık, sevinç, sevgi ve yüceltme dolu kuvvetli duygular uyandırır. Ama bu ateşli duygular, doğru olduğunu kafamızla anladığımız şeylere bir yanıttır. Kutsal Kitap’ta İsa’nın bize, “Cesur olun, ben dünyayı yendim,” dediğini okuduğumuzda (İncil. Yuhanna 16:33) buna verilecek uygun tepki aldırmazlık değildir. Cesur olabiliriz, çünkü Mesih’ in dünyayı gerçekten yendiğini anlıyoruz. Bu bizim ruhlarımızı heyecanla titretip, ayaklarımızı dans ettiriyor. Mesih’ in yanımızdaki varlığının tatlılığını ya da Kutsal Ruh’un yakınlığını hissetmekten daha değerli ne olabilir?

Tanrı bizleri, İsa’ya olan tutkumuzu kaybedip bu dünyadaki Mesih İnanlı yolculuğumuzu Mesih’i hiç tadıp yaşamadan sona erdirmekten esirgesin. Ama Tanrı’nın söylediği şeyle benim hissettiğim şey arasında bir çatışma olduğunda ne olacaktır? Hoşumuza gitse de gitmese de Tanrı’nın söylediğini yapmalıyız. Gerçek Mesih İnancı budur.

Bir an durup düşünün. Tanrı’nın yapmanız gerektiğini söylediğini bilip anladığınız şeyi yapmayıp içinizden geldiği gibi hareket ettiğinizde, kendi yaşamınızda neler olur? Burada, mutlulukla zevk arasındaki farkın acımasız gerçeğiyle karşı karşıya geliriz.

İkisini birbiriyle karıştırmak ne kadar kolaydır! Mutluluk arayışı “vazgeçilmez hakkımız” olarak görülür. Ama mutluluk ve zevk aynı şeyler değildir. İkisi de hoşumuza gider ama sadece bir tanesi kalıcıdır. Günah zevk verebilir ama asla mutluluk veremez. Günah bu kadar zevkli olmasaydı hiç de insanı ayartan bir şey olmazdı. Buna karşın günah çoğu zaman “zevk verdiği” halde, mutluluk getirmez. Eğer aradaki farkı bilmiyorsak, ya da daha kötüsü aradaki farka aldırmıyorsak “en büyük” duyumsal Mesih İnanlısı olma yolunda büyük adımlar atmışız demektir.

Kutsal Kitap bilgisi, işte tam bu zevk ile mutluluk arasındaki farkı anlama aşamasında çok önemlidir. Tanrı’nın isteği ile insan mutluluğu arasında büyük bir bağlantı vardır Şeytan’ın en büyük aldatmacası, itaatin asla mutluluk getiremeyeceği yalanıdır. Adem’le Havva’ nın ilk ayartılmasından dün geceki şeytansı ayartılmaya dek, bu yalan hep aynı olmuştur. “Eğer Tanrı’nın söylediği şeyi yaparsınız, mutlu olmazsınız. Eğer benim söylediklerimi yaparsanız ‘özgür’ kılınacak ve mutluluğun ne olduğunu bileceksiniz.

Şeytan’ın sözlerinin doğru olabilmesi için neyin doğru olması lazımdır? Şeytan’ın sözlerinin doğru olabilmesi için Tanrı’nın şu üç şeyden biri olması gerekir: cahil, kötü niyetli bir hain ya da aldatıcı. Tanrı’nın sözleri, O’nun ulu gaflarından çıktıklarından bizim işimize yaramayacak olabilirler. Tanrı, mutluluğa erişmek için ne yapmamız gerektiğini yeterince bilmiyor ki bize söylesin. Belki iyiliğimizi istiyor ama bizi bu yolda aydınlatabilecek kadar yeterli bilgi sahibi değil. Bize yardım etmek istiyor, ama insan yaşamı ve insanların karşı karşıya geldikleri durumların güçlükleri ürküp paniğe kapılmasına yol açıyor.

Belki Tanrı sonsuz bir bilgeliğe sahiptir ve bizim için neyin iyi olduğunu bizden daha iyi bilir. Belki, insanın karmaşıklığını felsefeciler, ahlakçılar, politikacılar, öğretmenler, din adamları ve psikologlardan daha iyi anlar, ama bizden nefret eder. Evrendeki tek mutlu varlık olarak kalabilmek için, gerçeği bildiği halde bizi yanlış yola yöneltir. Belki yasası, çektiğimiz acılardan zevk alma isteğinin bir dışavurumudur. Böylece bize karşı kötü niyetli hainliği O’nu Büyük Yalancı’yı oynamaya iter. Bu kadar saçmalık yeter! Eğer bütün bunlar doğru olsaydı varabileceğimiz tek sonuç, Tanrı’nın Şeytan, Şeytan’ın Tanrı ve Kutsal Kitap’ın da aslında Şeytan’ın elkitabı olduğu olurdu.

Bunlar ne kadar saçma ve düşünülemeyecek düşünceler, öyle değil mi? Keşke öyle olsaydılar. Binlerce din adamı, karşısındakinin mutlu olmasını istediği için onlara Kutsal Kitap’a aykırı davranmalarını öğütlüyor. “Evet, Bayan Jones, Kutsal Kitap size bunu yapma yetkisi vermediği halde, kocanızdan boşanabilirsiniz, çünkü böyle bir adamla evli olduğunuz sürece mutluluğu asla elde edemeyeceğinizden eminim.

Eğer insan mutluluğu hakkında bir sır, çok iyi korunmuş bir sır varsa, o da on yedinci yüzyılda yazılmış bir inanç bildirisinde dile getirilmiştir: “İnsanın en büyük amacı Tanrı’yı yüceltmek ve sonsuza dek O’ndan zevk almaktır.” Mutluluğun sırrı Tanrı’ya itaattedir. İtaatkar değilsek nasıl mutlu olabiliriz? İtaat edeceğimiz şeyin ne olduğunu bilmezsek nasıl itaat edebiliriz? Böylece işin aslı şudur ki, Tanrı’nın Sözü hakkında bilgisiz kalmaya devam ettikçe mutluluğun ne olduğu tamamen keşfedilemez.

Tabii ki, Kutsal Kitap’ı bilmek, O’nun söylediklerini yapacağımızı garantilemez ama hiç olmazsa insancıl doyum arayışımızda neler yapmamız gerektiğini bilmiş oluruz. İman konusundaki en önemli nokta, Tanrı ya inanıp inanmadığımız değil, inandığım’ ız Tanrı‘ya güvenip güvenmediğimizdir

 

Görev Konusu

Neden Kutsal Kitap’ı etüt etmeliyiz? Bunu yapmanın yararını, ahlaksal önemi ve mutluluk yolu olduğunu daha önce kısaca belirtmiştik. İnsanların neden Kutsal Kitap’ı etüt etmedikleri konusuyla ilgili bazı mitlere bakmıştık. Günümüzün “pragmatiklik” ruhu ve anti-entelektüel havasını biraz incelemiştik. Sorunun birçok yönü vardır ve neden Kutsal Kitap’ı etüt etmemiz gerektiğinin sayılamayacak kadar çok nedeni vardır.     Kişisel olarak gelişmeniz için Kutsal Kitap’ı etüt etmeniz konusunda size yalvarabilirim; mutluluk arayışınızı canlandırmak için ikna etme sanatını kullanmaya çalışabilirim. Kutsal Kitap etüdünün yaşamınızdaki belki de en tatmin edici ve ödüllendirici eğitsel deneyim olacağını söyleyebilirim. Ciddi bir Kutsal Kitap etüdünün getireceği yararların bir sürü nedenini sayabilirim. Ama nihai olarak Kutsal Kitap’ı etüt etmemiz gerekli oluşu bunun   bizim görevimiz oluşudur.

                        Eğer Kutsal Kitap dünyanın en sıkıcı, donuk, ilginç olmayan ve yaşamımızla en ilgisiz görünen kitabı bile olsaydı, onu etüt etmek yine de bizim görevimiz olurdu. Yazıliş tarzı garip ve kafa karıştırıcı olsaydı bile onu etüt etmek bizim görevimiz olmaya yine de devam ederdi. İnsanlar olarak Tanrı Sözü’nü büyük bir gayret ve çalışkanlilda etüt etmemiz için bize verilen Tanrısal bir emrin altındayız. Tanrı Kralımız’dır, Kutsal Kitap O’nun Sözü’dür ve 0 bize onu etüt etmeyi emretmiştir. Görev bir seçenek değildir. Eğer bu görevi yapmaya henüz başlamadıysanız. Tanrı’ dan sizi bağışlamasını dilemeli ve bundan sonra görevinizi yapmaya karar vermelisiniz.