VII. DÜŞÜŞLER ÜZERİNE ZAFER 1 (Yeşaya 6:1-13)


Vay başıma! Mahvoldum…. Her Şeye Egemen RAB’bi gözlerimle gördüm (6:5)


Yeşaya 1-5 bölümleri arasında İsrael’in, yani Yaratan’a yürüyen halkın bu yürüyüşte sağa ve sola bakmalarıyla geldikleri noktayı gördük. Aslında ilerleyememe, seviyelerini yükseltememe noktasını gördük. Bu nedenle Yeşaya, “Ey Yakup soyu, gelin RAB’bin ışığında yürüyelim” (2:5) demektedir. Çünkü eğer bulundukları noktada kalacak olurlarsa sonuç bellidir: “Işık karanlık bulutlarla kaplanacaktır” (5:30).


Bu noktada İsrael’e uyanışı, yani gelinen noktadan, dibe vuruştan yeniden ışığa yönelmenin, bu inişten yeniden çıkışa ve dolayısıyla seviye atlama durumuna gelmenin yolu ifade bulmaktadır.


Kral Uzziya’nın günlerinde oldukça rahatlamıştı İsrail ve bu rahatlıkları rehavet getirmişti. İnancı geleneksel olarak dinî seviyede sürdürüyorlardı ama Yaratan aslında gizlilik içindeydi. Yani esas içsel olarak yürekleri Yaratan’a açılmış değildi, aksine her geçen gün daha bir kapanmış vaziyetteydi (2.Tarihler 26:5,16). Zenginlik ve gurur birbirlerine kardeş olmuşlardı. Ama Uzziya’nın ölümü büyük bir başıboşluğu da beraberinde getirmişti. Yeşaya bu noktaya gelen İsrael’in aslında bu noktaya gelme nedenlerini, manevi iniş nedenlerini ilahî bir itişle ifade etmiş ve hatta esas olmaları gereken seviyeyi beyan etmişti.


Metnin bu yerinde ise bu değişim deneyimini öncelikle Yeşaya’nın kendisinin yaşadığına tanık oluyoruz.


Rehavetlerine sebep olan kral yoktu. Ve üstüne üstlük artık rehavetlerini sürdürebilecekleri bir ortam da yoktu ama görünen kraldan ziyade esas görünmeyen Kralın farkında olmaları gerekiyordu.


A. GÖRÜNENDEN GÖRÜNMEYENE


RAB’bi gördüm tahtta oturuyordu (6:1)


İnsanların günlük yaşamları içinde yaşadıkları ve gördükleri aslında anlık olaylar ve anlık sebep sonuç ilişkileridir. Oysa kişi tamamen her şeyin sınırlılığını ve bizim kendi görme düzeyimizde olduğunu anladığı ve daha üstü olduğunu, bir arka planı olduğunu fark ettiği anda gönül gözü açılmaktadır. Yaratan’ın bu gönül gözünü açma anı burada gözlerimiz önüne serilmektedir. Aslında Yeşaya bu noktada kendi seviyesi üzerine yükselmekte ve dinî seviyelerde istisnaî olarak bu düzeye kadar yükselen bir fert olarak, bu noktadan sonra Yaratan’ı edinme aşamasına gelmektedir. Yani O’nunla form eşitliğine dönüşme formatındadır. Tapınakta bu durum kendisine açılmış, yani dinî seviyesinin üstüne çıkmıştır.


O noktada artık söylenilen, “kutsal, kutsal, kutsal” sözüdür. Bu Yaratan’ın mükemmeliyetinin zikridir, sadece bir tekrar değildir, vurgudur. Yaratan sadece kutsal değil, yani bizim zıddımız olan değil, muhteşem farkla farklı olandır (Mezmur 29:2; Çıkış 15:11). O’ndan başkası yoktur. Bu anlamda karşılaştırılması mümkün olamayandır.


Dikkat edilirse, Yeşaya’nın içinde bulunduğu edinim durumunda “sarsıntı” yani düşüncenin yenilenmesinin getirdiği bir değişim aşaması söz konusudur.


B. ÜMİT KAYBI


Vay başıma mahvoldum… Her Şeye Egemen RAB’bi gözlerimle gördüm (6:5)


Yeşaya’ya aslında yepyeni bir şeyin açıldığını görüyoruz. O, İsrael’in irtifa kaybından ve inişinden bahsediyordu. Ve çıkış için gerekli olana işaret ediyordu. RAB’bin ışığının izlenmesi gerektiğini ilan ediyordu. Dinî düzeyde vaaz ediyor, Yaratan’dan uzaklaşmayı gösteriyor, peygamberlik görevini yapıyordu ama işte esas olması, esas herkesin gelmesi gereken noktaya doğru öncelikle vaaz edenin, gerçekleri, görünen gerçekleri öncelikle doğru irdeleyen biri olarak kendisi çekiliyordu. Hem de kalp noktasının açılması ve gönül gözünün alenî bir şekilde görmesiyle. İşte, o an Yaratan’la arasındaki form eşitsizliğini fark etti. O’nun katında hizmet eden Serafim düzeyiyle kendi arasındaki düzey farkını birden bire görmeye başladı.


Bugün bizler de Mesih’te kurtuluşu edinmişler olduğumuzu düşünüp Yeşaya gibi gerçeklere işaret ederek bir manada peygamberlik edebiliriz. Ama bir yerlere işaret edip, Yaratan adına Mesih İsa’da bir şeyler yapmak ayrı bir şeydir, Yaratan’ı edinme yolunda Mesih İsa olmak çok çok daha ayrı bir şeydir. Ve esas olan, Yeşaya’nın izleniminden de edindiğimiz, esas olması gerekenin bu olduğu gerçeğidir.


Bir manada Yeşaya burada ilk kez Yaratan’la gönül gönüle karşılaşmış ve o güne kadarki seviyesini görünce müthiş bir ümitsizliğe kapılmıştır. Aslında bu mecazî manada, “13 yaşında olduğu andır”. Yani artık şimdi esas ibadeti farz olmuştur. Esas şimdi Mesih’i giyinmiştir. Mesih’e tam imanla tabi olmanın hiçbir dinî platforma bağlı olmadığını idrak edip, Mesih’le manevî yolculukta göğe yükselme gibi bir transformasyonun başlangıcı gibi bir noktaya Yeşaya ancak burada ulaşmıştır.


C. ÜMİTSİZLİKTE ÜMİT


Kor dudaklarına değdi…günahın bağışlandı (6:7)


Ümitsizliğin fark edilmesinde korun işlevi başlamaktadır, yani kişi öncelikle yükselmek için alçaltılmalıdır. Yaratan, İsrael’e aynı şeyi yapmıştır. Yani, “yalnız kendi egosu için alan” (günah işleyen), boş ibadetlerle kendini avutan, karakteri bozuk hale gelmiş, Yaratan’a doğru hareket halindeki inananlara (İsrael’i) öncelikle esas varacakları noktayı, yani umutlarını hatırlatarak alçaltmıştır.

Düzen ve güzelliklerini ellerinden alarak önce alçaltmıştır. Yükseltilmek için önce alçaltılmak şarttır, çünkü alçaltılma ve alçalma yoksa o zaman yükselme şansı yoktur. Dikkat edersek, Efendimiz İsa bizlere kurtuluşu bahşetmek için en alçaltıcı yolla alçaltılarak ölüme gitmiş ve sonunda diriliş ve yükseliş gerçekleşmiştir. Aynı şekilde, toprağa düşen tohum da karanlığa tamamen gömüldükten sonra aydınlığa doğru hareketle göğe doğru yükselişe geçmiştir.


Yani “nefs için almayı kesmek” yukardan verilen ihsanın, lütfun sonucudur. Bu lütuf Mesih İsa’nın yüreğe gelişinde olduğu gibi, öncelikle kalp noktasını harekete geçirir. Ve dolayısıyla bu, sanki bir korla delinen sert bir demir gibidir. Nokta korla açılmakta ve ondan sonra kişi, “kendisi için almayı” durduracak ışığı yüreğinin içinde görebilmeye başlamaktadır. İşte bu, “karanlığın artık karanlık olarak kalamayacağı bir durumdur”. Bu nedenle, “günah bağışlanmıştır.” Mesih İsa’nın yüreğe girmesi yukardan bir ihsandır. Verilmedikçe alınmaz. Lütufla kurtuluş yukardan gelmiş ve iman aracılığıyla Mesih’in ölümünde kişinin kendine ölmesi olarak kişiye bahşedilmiştir. Bu herkese değil, kalp noktası açık olanlaradır. Ama “korun dudaklara değmesi” yukardan olduğu gibi, bu da yukardandır. Yukarısı ise bize göre ulaşılamayan, görülemeyen, anlaşılamayan bir üst seviye manasındadır. Yoksa yukarısı ya da aşağısı yoktur, bize göre olan kavramlarda var olan kavram varsayımlarıdır.


Fakat kalbin açılımı, korun dokunuşu doğasının aksine acı vermemekte, iyileştirmektedir. Mesih’in, “hastanın hekime ihtiyacı var” (Matta 9:12; Markos 2:17; Luka 5:31) ifadesindeki gerçekte insanlık, “beninin farkındalığında”, özünden uzaklık nedeniyle aslında “hastalanmıştır”, yani “eksiktir”. Zaten varlığının nedeni “tamamlamaktır”. Ama tamamlamak için eksikliğin farkında olunması şarttır. Bu eksiklik ve farkındalık ve eksikliğin tamamlanması da yukarıdandır.


Eksikliğin tamlığı, “beni haçta bırakmadır”, “kordur” ve “korun” değmesi “günahın bağışlanmasıdır”. Kendini alçaltıp Mesih’e insanlar geldikleri için Mesih bu “egonun öldürülmesinden ötürü” onlara “günahlarınız bağışlandı” demektedir. Çünkü kendilerini alçaltmışlar ve insan-ı kâmil seviyesine, yani Mesih İsa’ya gelmişlerdir. İhsana gelmek bir anlamda ihsandır. Çünkü ihsan edeni fark edip, “bana ne denilmemiş”, “ben”, ihsana boyun eğip farkındalıkta ihsana gelmiştir. Bu ihsandır. Bu ihsanda yürek transformasyonu başlamıştır.


D. ÜMİTSİZLİK ÜMİDE DÖNÜŞTÜĞÜNDE HAREKET BAŞLAMIŞTIR


Git bu halka şunu duyur: duyacak, duyacak, ama anlamayacaksınız (6:9)


Yeşaya kendi durumu dâhil, İsrael’in durumunu net olarak algıladığında, “kendi için aldığının” farkında olarak öncelikle kendisi bir transformasyona tabi oldu. “Kelam beden aldı” sözünde olduğu gibi, Yaratan Kendisini Mesih’te ifşa etti ki, anlama ve anlayamama düzeyleri kendi durumlarını fark etsinler, duyup duyup anlayamayanlarla, Yeşaya gibi transformasyona uğrayanlar belli olsunlar. Bu nedenle farkındalık, tam açılım şimdi Yeşaya’yı esaslı bir hale getirmektedir.


Burada ihsanın aslında bizim ihsanı fark edemeden, ihsan utancı içinde yaşamamız üzerine dökülmesiyle bizi nasıl değiştirdiğini görüyoruz. Yani lütfun bizim kapasitesizliğimiz ve başarısızlığımız üzerine olan zaferini görmüş oluyoruz.


Mesih İsa’nın bütün bu aşamalar sonucunda gelmesinin beklenmesi yine lütfun zaferinin üstüne basıla basıla bize takdimi içindir. Yani lütfun zaferi üzerimize inerse o zaman biz gerçekten bütün eksikliklerimizin üstüne çıkmış olacağız.


Buradaki “hizmete gönderiliş ve hizmet” ilginçtir, Yeşaya yüreklerin daha da katılaşması için gönderilmiştir adeta.

Yeşaya’nın mesajının ilk dönem Mesih İnanlıları için önemli olmasının sebebi Müjde’nin ilanında verilen tepkilerinde Yeşaya dönemi gibi olmasıdır. Müjde sonrası hiçbir artık aynı kalmamaktadır. Ya insanlar yüreklerini tamamen kapamışlar ya da yüreklerini tamamen açmışlardır. Kısacası, Yaratan’a yakınlaşma ya da uzaklaşma söz konusudur.


Gözlerinin önünde bunca doğa üstü belirti gerçekleştirdiği halde O’na iman etmediler (Yuhanna12:37)


“Mesih’in hoş kokusu” adeta insanların ileri ya da geri olmasını Yaratan’a yaklaşması ya da uzaklaşmasına neden oluyordu. Kısacası, gerçekten kalp noktası açılan kişiler İsrael’dir ve özellikle Yaratan’ı edinmeye hareket etmektedirler. Ve ihsan etmeye başlarlar. Onlar artık kutsallığı içlerinde taşırlar ve bu kutsallıkla başkalarının seviyelerini fark edip ilerleme ya da gerilemelerine neden olurlar.


E. VE ŞAŞIRAN PEYGAMBER


Ne vakte kadar, ya RAB? (6:11)


Yaşadığı deneyimle kalp gözü açılan ve dinî seviyeden Yaratan’ı edinme seviyesine yükselen Yeşaya kendi dağıtım sorumluluğu içinde aslında bir şaşkınlık yaşamaktadır, çünkü verilen görevde aslında bir zıtlık oluşturma söz konusudur, “kutsallığı ilan etmektedir ama kimse kutsallığı edinme niyetinde değildir.”


Mesih İsa da Yeruşalim’e bakıp ağlamıştı (Luka 19:41-44). Biz de Mesih İsa’da kurtarılmışlar olarak, hele hele kalp noktamız açılmış ve Yaratan’a Mesih’le yükseliyorsak zirveye doğru ne kadar yalnız olduğumuzu hissettikçe vaatler ve görünen arasında sıkışarak, “Ne vakte kadar, ya RAB!” diye haykırabiliriz.


Oysa cevap seviyelerin belirginliğindedir. Yaratan’la eşit formda olmaksızın Yaratan’a kavuşmak mümkün değildir. Mikroskop olmadan mikrobu bile göremiyor gözlerimiz, yani o mikroskop bizi mikrop küçüklüğüne indiriyor. Aynen bunun gibi eşit forma çıkış da seviyeler arasındaki farkı göstermekte ve fark ilerledikçe arkada kalan yargı altına girmiş olmaktadır.


F. KENDİNİ ALÇALTAN YÜZDE ON


Kutsal soy kütüğünden çıkacak (6:13)


Yaratan’ın lütfunun elbette bir garantisi vardır, yani cansız, bitkisel, hayvanî düzeyleri Yaratan’ın ihsanında algılayıp fark edenler ve bu düzeyleri Mesih’in kurtarışında ve bahşettiği yeni yaşam bağlamında aşanlar insan-ı kâmil seviyesine ulaşacaklardır. Bu bakiye her zaman az olacaktır elbette, çünkü insan kâinatta bu dört seviyenin en üstündedir ama en az olanıdır. Aynen bunun gibi, onlar, Mesih’te göğe yükseldiğinde piramidin üstünde olanlardı. Ve Musa dağın tepesine çıktığında dağın eteğinde toplananlar küçük bir bakiyeydi. Ama o bakiye, “mana yolunun” öncüleri, Yaratan’ın ifşacılarıdır. Mesih İsa’nın ışığı o öncü kalanlardan yansımaktadır.


O nedenle onlar, Yesse’nin filizidirler.

Mesih İsa’da kurtuluşu gönenmiş olduğunuzu söyleyebilirsiniz. Hatta Kutsal Ruh’u edindiğinizi, dolayısıyla Yaratan’ı edindiğinizi de söyleyebilirsiniz. Ama gerçek olan şey, kalp noktanızın gerçekten açılıp açılmadığı, bir anlamda yüreğinizin gerçekten, “Mesih’i” giyinip giyinmediğidir. “Siz Mesih İsa’da bir şeyler mi yapıyorsunuz, yoksa Mesih İsa’da oldunuz mu?” Bu soru önemlidir.


Yeşaya farkındalıkla haykırıyordu. Bir şeyler yapmak istiyordu ama bir gün tapınaktayken kendisinde transformasyon, yani değişim gerçekleşti ve o önce Yaratan’ı edinme yoluna çıktı, yani bir şey oldu ve sonra başkalarının bütün zorluklarına karşın, yani kale almayışlarına karşın Yaratan’ın çekiminde “rağmen” ihsan eden oldu. Her şeye rağmen çünkü Yaratışta ve her daim O’ndan başkası yok.


Çünkü ben alçakgönüllüye, ruhu ezik olana, sözümden titreyen kişiye değer veririm (66:2)