VI. İHSANI BOŞUNA ALMAK (Yeşaya 5:1-30)


Boş yere ihsanı almak ne anlama geliyor? Yaratan’ın ışığı bizi sadece kendisine kabul etmiyor, aynı zamanda bizi ıslah ediyor ve değiştiriyor. Eğer biz ışığı yüreğe alıyor ve kalp noktamızın açıldığını hissediyor, ışığın kıymetini fark ediyor ve kendimiz için aldığımızı ve bir anlamda bencilliğimizi fark ediyor ama o noktada kalıyorsak, işte bu, ihsanı boşa almak oluyor.


Allah’la birlikte çalışan bizler, O’nun lütfunu boş yere kabul etmemenizi ayrıca rica ediyoruz (2.Korintliler 6:1)


Işığın yüreğimize gelmesi, kalp noktamızın açılması, daha doğrusu Mesih İsa’nın kurtarışının yüreklerimizi delmiş olması Yaratan’ın lütfunun, ihsanının karşılıksız olarak bize ulaştığı taraftır. Ama kalp noktası, sürgünden ıslaha giden hareketin daha ilk hazırlık evresidir. Esas hadise bundan sonradır. Bundan sonra ego-alma arzusu daha da farkındalıkla kabaracak ve Yeşaya’nın bu bölümünde olduğu gibi, özellikle altı noktada tam bir isyan hâsıl olacaktır.


Mesih İsa’nın dağdaki vaazındaki “Ne mutlu!” ifadesinin tam zıttı olan “vay haline!” ifadesi burada altı kez tekrarlanmaktadır. Bu, aslında peygamberin üzüntüsünü dile getirmektedir. Aslında ihsana cevap verilmesi, ihsan kaplarının ıslahıyla, alma arzusunun ihsana dönüşmesi, lütfun bir manada boşuna gitmemesi istenmektedir.


A. İHSAN


Bağım için yapmadığım ne kaldı?(5:4)


Yeşaya’nın İsrael üzerindeki tahlilleri belli bir düzen içinde İsrael’e takdim edilmektedir. İsrael şimdi günahlıdır, şimdi boş ibadetlerle meşguldür ve karakteri değişmiştir. Acilen bu üç aşamada ıslah olması gerekmektedir. Islah için de, her şeyden önce vaadi yeniden hatırlayıp göz önünde tutması ve gerçekten alçaltılması gerekmektedir. Bütün bunlar acil ihtiyaçtır. Çünkü alçaltılma eninde sonunda Yaratan’ın gücünde gerçekleşmiş olacaktır. Oysa Israel Allah’a doğru yola çıkmış halktır. Bu nedenle Allah’ın çekiminde eğer mana çalışarak kendisini alçaltmazsa her halükârda acılar yolunda alçaltılacaktır. Özellikle bu alçalışında güvendiği önderlik ve düzen bozulacak ve yine güvendiği güzellikler elinden uçup gidecektir. İşte, Yeşaya öğretilerine bu noktadan başlamaktadır. İnsanları bu noktadan uyarmaktadır. Ve dolayısıyla bu alçalış nedenini insanların ihsanı boş olarak algıladığına bağlamaktadır. İhsan içi dolu olmalıdır, lütuf kelimesinin içi doldurulmalıdır. Karşılıksız alınan karşılıksız verilmelidir.


Yaratan, insanına gözü gibi bakmış, toprağı, yani insanın arzularını iyi bellemiş, taşlarını ayıklamış, seçme asmalar dikmiş ve bir de gözcü kulesi koymuştu, hatta şarap elde etmek için bir çukur bile kazmış ve bir de beklemişti. Ama yabanıl üzüm geldi (5:1-2).


Yaratan, kâinata, yarattıklarına kendi suretini ihsan etti. Gerekli olan her şeyi yaptı. Her şey iyi ve doğruydu ama ne oldu? Hatta bu küflü, kokuşmuş bir üzüm şeklinde anlaşılıyor. Böyle maneviyatta uzağa giden, kendi başına yollar oluşturan, boş ibadetlerle, karakter bozukluğuyla kendisine dinler oluşturan bir nesil ortaya çıkmıştı.


Kendi yüceliği ve erdemiyle bizi çağıranın tanrısal gücü, kendisini tanımamız sonucunda yaşamamız ve Allah yolunda yürümemiz için gereken her şeyi bize verdi ( 2.Petrus 1:3)


Aynı şekilde Romalılar 8’i okuduğumuzda Mesih İsa’yla ayaklarımıza kadar sunulan oğulluk sunusu, kurtuluş ve Mesih’i giyinmekle sarınılan doğruluk cüppesi ve bütün bunlara baktığımızda Yaratan’ın ihsanının ne olduğunu, göksel Babamızın bizler için neler yaptığını net bir biçimde görmemiz mümkündür.


Bütün bunlar bize ulaşan ihsanlar ama acaba bizler gerçekten bu ihsanlara cevap verebiliyor muyuz? Muhtemelen bu metinde de anlatılmak istenilen budur. Yeruşalim’deki İsrael’de aynı durumda birçok ihsana sahipken, alma arzularını sürekli “ben”leri için almaya kanalize edip durdukları için kaybetmişlerdir. İhsanlara boş ve kuru yüreklerle karşılık vermişlerdir. Kalp noktalarının gerçekten ışığın içerde çalışmasına fırsat verecek kadar açılmasına müsaade etmemişlerdir.


Güneş, yağmur belki bahçe birçok insana ihsandır. Ama bahçelerini işlerlerse bu ihsan boş bir ihsan olmaktan çıkar ve ihsanın büyüklüğü de bahçede ifşa olunmuş olur.


Bu durum o gün Yeruşalim’deki İsraelliler için geçerli bir durumdu. Yaratan’ın bu kadar muhteşem ihsanına cevapları olumsuz olmuştu. Rehavete düşmüşler, çıktıkları zorlu yolda sere serpe dikkatlerini dağıtmışlardı. Oysa hedefe kenetlenerek yürümeliydiler.


Bu gün de kilise dikkatlerini binalarına, basın yayın organlarına, okullarına, belli başarılara ve projelere vermiş durumdadır. Ama esasında bu büyük ve karmaşık ortam içinde imanda sadece bir iç döngü söz konusudur. Mesih İsa’nın Kendisini feda eden lütfunu görüp, bu lütufla değişen insanlar göremediği için, ihsan boşa dönüşmüştür. Bu yazılanın da karşısında yer alan bir durumdur. Pavlus’un başta ifade ettiğimiz sözleri de bu ve benzeri durumlar içindir.


İşte, ihsan boşta kaldığında yaban üzümünün kokuşmuş, küflü hali görüntüsü gibi bir görüntü ortaya çıkar. Bugün Afrika kilisesi bütün dışsal olumsuzluklara rağmen ilerlerken, ihsanı yürek noktasını geliştirmek ve Mesih’te Yaratan’ı edinmeye doğru gelişirken, mesela Avrupa kilisesi artık neredeyse bir yaban üzümü gibi olmaya başlamıştır.


RAB adalet bekledi, zorbalık gördü, doğruluk bekledi, feryatlar duydu (5:7)



B. İHSANA KARŞI DİRENEN “BEN”


Yaratan’ın ihsanı olan muhteşem kurtarış, kişinin, “hep kendi beni için almaya” alışık olmasından ötürü, Mesih İsa’yla konuşan o genç adam gibi, iş esas öğretiye, esas noktaya geldiği zaman reddedilmektedir. Yani “genç” malını mülkünü satıp Efendimiz İsa’yı izleme taraftarı değildir. O, sadece sahte bir maneviyatla manevî yönünü de kazanmayı, kendi “ben”i için almayı düşünmüştü. Bu nedenle de, sonunda “yaban üzümü oldu”.


Burada ihsanın karşısında, “alma arzusunun” direnişini görüyoruz. Transformasyona geçmek istemeyen, “bencillikten” kaynaklı direnişi görüyoruz.


1. Evlerine ev … katanların vay haline! (5:8)


Maddeye kul olmak: Zenginleştikçe, Yaratan’ın kardeşler arasında sürekli ihsanla paylaşmalarını istedikleri yeri, “alma arzularıyla” yalnız kendilerinde tuttular. Kısacası, Yaratan’ı dinleyip, “ihsan kaplarını” ıslah etme yerine, “kendileri için alma arzularını” bilemiş oldular. Bugün Yaratan’ın Mesih İsa’da sunduğu o muhteşem ihsanı birçoğumuz alıyoruz. Birçok organizasyon, kurum ve kuruluş “Hristiyan’ım” diyerek alıyor. Ama bırakın milletlere ihsan etmeyi, artık çoğu zaman Mesih’e tutunduğunu söyleyen birçok kişi için bile ihsan etmiyor. Ve “benim” diyor, “ben” diyor.


2. Sabah erkenden kalkıp içki peşinden koşanların…vay haline! (5:11)


Gönül eğlendirmeye kul olmak: Bazı insanlar hayatı vur patlasın çal oynasın görmektedirler. Onların kalp noktaları kapalı olduğu için, sadece acılar kendilerine dokununcaya kadar kendi canlarının keyfini düşünürler. Dolayısıyla, Yaratan’ı düşünmeye vakit bulamazlar. Hep maddede oldukları için, mana onlara bir şey ifade etmez. Mana olmadığı için de günahlı olduklarının, yalnız kendi benlikleri için aldıklarının farkında değillerdir. Böyle olunca da bir “kurtarıcıyı ihtiyaçları yoktur”.


Aslında maddeye ve gönül eğlendirmeye kul olmak kişinin gizliliğe mahkûm olması demektir. Bu “gizlilik” aslında Yaratan’ın gizli olması demektir. Allah’ın yüzünü gizlediği kişiler olarak bu insanlar aslında “sürgündedirler”. Ama “acılar yolunda” kafalarını vurmaksızın, “sürgünden ıslaha” gelmeleri mümkün değildir.


3. Suçu yalanla örülmüş iplerle, günahı araba urganıyla çekenlerin vah haline! (5:18)

Kendi yalanlarına kul olmak: Kriz, insandaki “alma arzusunun” geldiği son noktadır. Bu noktanın ötesi yoktur ve kalp gözü açılmayan kişi bu noktada iki yöne gider: a)aşırı dindarlığa, b)aşırı milliyetçiliğe. Kriz evresine doğru giden ya da kriz evresinde olan kişi her zaman kendini avutacak, hakikati görmekten korktuğu için kendi hakikatini yaratacak bir yalan oluşturmaktadır.


Aynı “Havva’ya” söylenilen gibi, “Acaba Allah öyle mi dedi?” (Yaratılış 3:1). İşte bu, yalanın kibarca ve sinsice hakikatle karıştırılıp hakikatin sulandırılması durumudur. Bu ihsana karşı duruştur. Efendimiz İsa bu durumun, günahlılığın, “ben” için almanın, kişinin kendisini kandırmasının “ağır” olduğunu ifade etmek için burada “ey yükü ağır olanlar bana gelin” (Matta 11:28) ifadesini kullanmaktadır, çünkü bu noktada insanlar yalan söylerken, diğer taraftan kendi suçlarının ağırlığında kendilerini suçlamak yerine üstüne üstlük, “Yaratan’ı” suçlamaktadırlar.


4. Karanlığı ışık, ışığı karanlık yerine koyanların vay haline! (5:20)


Kendi hakikatlerine kul olmak: Bu hareketimizde aslında “egomuzun çıkarı” ön plandadır. Herkesin bir hakikatinin olduğu esas hakikattir. Ve özellikle bu hakikat çoğunlukla ihsana karşıdır. Çünkü insanın hakikati insanın egosunun tatminine ayarlıdır. Bu nedenle insanın ışığı ihsan için alma durumuna çevirmesi gerekmektedir. Bu transformasyona ihtiyacı olduğu kesindir. Mesih İsa, bu nedenle günahlarımıza bedel olarak ölüp dirilmektedir. Bu bedene ölüp ruha dirilmek, maddeye ölüp manada dirilmektir.


5. Kendilerini… akıllı sananların vay haline! (5:21)


Gurura kul olmak: Bu zaten adı üstünde bir durumdur. Efendimiz yeryüzünde “alçalmanın” en büyük örneği olmuştur ve aynı zamanda “kendisini alçaltanın yükseltileceği” konusunu da öğretileri arasına koymuştur (Matta 23:12; Luka 14:11; Luka 18:14). Kısacası, Mesih İsa’nın kurtarışını gönenmek nasıl onunla haçta ölmeye çıkmaksa, Yaratan’ın ihsanının farkındalığında, İsrael olarak yola devam etmek ve ihsanı tam olarak almak gururun varlığımızdan def edilmesiyle söz konusudur. Ama “ben”de yaşayan insan gurura kuldur. Gurura kul olunca da bu durum ihsana karşı duran bir durumdur.


6. Haklıların hakkını elinden alanların vay haline! (5:23)


Adaletsizliğe kul olmak: İsrael’i düşüren, inişine neden olan noktalardan biri de budur. Adaleti satmak ve adaleti satın almak, haksızı haklı haklıyı haksız yapmak. Modern çağımızın sorunu da budur. Ve ne yazık ki, Mesih adına kurulmuş kurum ve kuruluşlardaki önderlik yarışlarında ya da kiliselerin kendi kendilerini ayakta tutabilme gayretleri içinde de başvurulan metot yine budur. Bu Yaratan’ın ihsanı önünde perdedir. Yeşaya için bir üzüntü konusudur. Çünkü Yaratan’ı edinmemiz Mesih İsa’da kurtuluşu gönenmişler olarak, Yaratan’a tanıklar olarak yaşamamızın önünde bir engeldir. Saran ışığın yani Kutsal Ruh’un ışıması önünde bir engeldir.


Çünkü Her Şeye Egemen RAB’bin yasasını reddettiler, İsrael’in Kutsal’nın sözlerini küçümsediler (5:24.)


İşte, bu önemli bir noktadır. Her şeye egemen her şeye egemen midir? Yaratan’a doğru yola çıkanlar Yaratan’a yol alırken O’nun rehberliğini küçümserlerse o zaman kime doğru yol alacaklardır? Bu sorular önemli sorulardır. Mesih İsa’nın kurtarışı Mesih’i giyinmek ve Yaratan’a doğru yola çıkmaksa, İsrael olmaksa Mesih’in yaşam örneğinin yaşamla reddi söz konusu olursa bu insanlar kimi giyinmiş olacaklardır? Ve Ruh’un rehberliğini küçümserlerse kimin rehberliğinde kime doğru yönelmiş olacaklardır. Günümüzde ihsanın boş olarak algılanması aslında bu soruların cevaplarındadır.


Bunun sonucunda İsrael o dönemde Asur’a esir düşmüştür. Asurca yerle bir edilmiştir. Umut karşıda dururken Yaratan’ın eliyle yargı onları mecburen alçaltmış ve dayanabilenler sonra yeniden çıkış durumunda, “umuda yolculuğa” devam etmişlerdir. Bu bir izlenimdir. Eğer kalp gözümüz açıldığı halde ihsana karşı duran bu altı madde bizde de işlerlikteyse dikkat etmemiz gerekmektedir. Çünkü kalp noktamızın açılmasını sağlayan ışığının, “alma”dan ihsana çevrilmesi için bizi alçaltmaya kalkacaktır. Zaten biz bu noktada doğal olarak hâlâ “acıların yolunda” gezindiğimiz için, “kafamızı oraya buraya vurmaya” hatta daha çok vurduğumuzu görmeye başlamış olacağız.


Vaftizci Yahya’nın söylemi de İsrael’in onca tecrübeye rağmen defalarca iniş çıkış yaşayıp hâlâ bir yerlere doğru ilerlerken iniş çıkış yaşadıklarını bize net olarak göstermektedir ve bugün bize de konuşmaktadır:


Bundan böyle tövbeye yaraşır meyveler verin! Kendi kendinize,“biz İbrahim’in soyundanız” demeye kalkmayın. Ben size şunu söyleyeyim; Allah, İbrahim’e şu taşlardan da çocuk yaratabilir. Balta ağaçların köküne dayanmış bile. İşi meyve vermeyen her ağaç kesilip ateşe atılır (Luka 3:8-9)


Burada “halk, ne yapalım?” diye sormaktadır. Yahya’nın cevabı, Yeşaya’nın öğretisi ve Efendimiz Mesih İsa’nın bize yaşam olarak ve haç üzerinde ölüp sonra dirilerek gösterdiğidir. Yahya onlara, “ihsan etmeye yönelmelerini”, yani gerçek esas İsrael “Yaratan’a doğru” gidenler olmalarını salık vermektedir.

İki mintanı olan birini mintanı olmayana versin; yiyeceği olan yiyeceği olmayanla paylaşsın (Luka 3:11)


Ve “ihsanın boş olarak alınmaması”, yani “ihsanın alınarak alma arzusunu ihsana çevirmesi haline dönüşmesi” sözleri Efendimiz İsa’nın, “Babam çok meyve vermenizle yüceltilir. Böylelikle öğrencilerim olursunuz” (Yuhanna 15:8) sözlerinde belirgindir. Meyve vermek, alınan lütfun cevabıdır, yani ihsanın alma arzusunu ıslah ederek ihsana çevirmesidir.