3. Canlarını Çukurdan Korumak

Kimgutsal Kitap’a göre Allah’ın rüyaları vermesinin üçüncü amacı, bireylerin canlarını çukurdan korumaktır.21 Çukur kelimesinin anlamı, yoldaki basit bir çukurdan çok daha derin bir şey ifade eder. Bu kelime Tevrat ve Zebur’da çoğun-lukla ölüm ya da ölüler diyarını an-latan bir benzetme olarak kullanılır. “Çu-kur” derin, karanlık ve ıssız bir yerdir. Kesilip atıl-mış, yaşam ülkesinden ayrıl-mıştır. Rab, insanların canlarını çukur’a (ölüler diyarına) düş-mekten korumak için onlara rüyalar verir.


Rüyanın (veya görümün) bu türü, rüyayı göreni genellikle önceden takip ettiği yoldan başka bir yola yönlendirir. Bir başka deyişle, kişinin rüyadan önce dikkat etmediği alanlarda fikirlerini değiştirmesine, öğüt istemesine ve/veya Rab’bi daha iyi anlamak isteyip bunun ardınca gitmesine sebep olabilir. Biz bu rüyalara “yönlendirici rüyalar” deriz; çünkü onlar rüyayı göreni “çukur”dan uzağa ve Rab’bi daha iyi anlamaya yönlendirirler.


Sıradaki hikayemiz İncil’de geçiyor ve iki “yönlendirici rüya” örneği içeriyor. Bu rüyaların önemini daha iyi kavramak için Yahudi kültürü ve o zamanın (İ.S. yaklaşık 35-40) tarihi hakkında birkaç şey bilmeniz gerekiyor. Birincisi, Filistin, ordusuyla ülkeyi işgal etmiş olan ve vergi toplayan Roma İmparatorluğu tarafından yönetiliyordu. Yahudiler, vergi ödedikleri ve Romalılar’ın istilasına boyun eğdikleri sürece kendi dinsel geleneklerini yerine getirebiliyorlardı. Dolayısıyla içlerine kapanarak kapalı bir toplum haline geldiler. Romalılar ile (ya da Yahudi olmayan herhangi biriyle) ilişki kurmak, Yahudi kültürüne aykırıydı. Dinsel geleneklerine göre, Yahudi olmayan birinin evine girmek Yahudiler’i dinsel olarak kirli kılardı; Yahudi olmayan biriyle yemek yemek bile haramdı (yani günahtı).


Hz. İsa, ait olduğu Yahudi toplumunun kültürel gelenekleriyle genellikle bir çatışma içindeydi. Yeryüzündeki görevini bitirip göğe yükseldiği zaman birçok öğrencisi vardı; ancak hepsi köken olarak Yahudi’ydi. Hz. İsa’nın bu öğrencileri, Yahudi toplumunun ve kültürünün parçası oldukları için kültürlerinin önyargıları tarafından etkileniyorlardı. Örneğin, Yahudi olmayan birinin, Hz. İsa’nın öğrencisi olabileceğini hayal bile edemiyorlardı. Oysa Hz. İsa onlara bu önyargıları değil, Rab’bin dünyadaki tüm halkları sevdiğini öğretmişti. Hz. İsa’nın, öğrencilerine verdiği son emir, dünyanın her tarafına gidip Müjde’yi yaymalarıydı. Ancak Hz. İsa’nın öğrencileri kültürleri tarafından öyle yönlendirilmişlerdi ki, Rab’bin Yahudiler’i sevdiği kadar Yahudi olmayanları da sevdiğini anlamakta güçlük çektiler. Hz. İsa’nın göğe yükselişinin üzerinden birkaç yıl geçmişti; fakat Hz. İsa’nın öğ-rencileri hâlâ Rab’bin mesajını Yahudi olmayanlara yaymaya başlamamışlardı.


Romalı Yüzbaşı Kornelius’un Görümü: Bu hikaye Rab-bin, Hz. İsa’nın Yahudi öğrencilerini önyargılardan nasıl öimgzgür kılmaya başladığıyla ilgilidir. Önyargıları, onları Rab’bin dünyanın her tarafına gitmelerine ilişkin verdiği buyruğa itaat etmekten alıkoyuyordu. Bu hikaye ayrıca Hz. İsa’nın Müjdesi’nin Yahudi olmayanlara nasıl yayılmaya başladığını da anlatır. Hikaye, iki görüm ve iki kişiyi içeriyor. Birinci kişi, Yahudi olmayan ve işgalci Roma ordusunda yüzbaşılık yapan Kornelius’tur. İkinci kişi ise, Hz. İsa’nın öğrencilerinin önderi olan Yahudi kökenli Pet-rus’tur.


Sezariye’de Kornelius adında bir adam vardı. “İtalyan” taburunda yüzbaşıydı. Dindar bir adamdı. Hem kendisi hem de bütün ev halkı Tanrı’dan korkardı. Hal-ka çok yardımda bulunur, Tanrı’ya sürekli dua ederdi. Bir gün saat üç sularında, bir görümde Tanrı’nın bir meleğinin kendisine geldiğini açıkça gördü. Melek ona, “Kornelius” diye seslendi. Kornelius korku içinde göz-lerini ona dikti, “Ne var, efendim?” dedi. Melek ona şöyle dedi:“Duaların ve sadakaların anılmak üzere Tanrı katına ulaştı. Şimdi Yafa’ya adam yolla, Petrus olarak da tanınan Simun’u çağırt. Petrus, evi deniz kıyısında bulunan Simun adlı bir dericinin yanında kalıyor.” Kendisiyle konuşan melek uzaklaştıktan sonra Kornelius, iki uşağıyla özel yardımcılarından dindar bir askeri çağırdı. Kendilerine her şeyi anlattıktan son-ra onları Yafa’ya gönderdi.22


Kornelius büyük ihtimalle İtalyan’dı, çünkü Romalı askerlerin üst kademe taburlarından olan İtalyan taburunda yüzbaşıydı. Kornelius ve ailesi dindar ve Rab’den korkan kişilerdi. Dua eder, fakirlere hediyeler verirlerdi. Fakat “iyi” olmak yeterli değildi. Rab hakkında tam anlamıyla bilgileri yoktu. Bu, gerçek ibadet için gereken önemli bir bilgiydi. Rab, Kor-nelius ve ailesinin, tapındıkları Yüce Varlık hakkında daha iyi bir anlayışa sahip olmalarını istedi.


Pimgetrus’un Görümü: Kornelius’un çağırttığı adam, Hz. İsa’nın Yahudi öğrencilerinden olup Rab hakkında Korneli-us’tan daha iyi bir anlayışa sahip olan Petrus’tu. Fakat unutmayalım ki, Yahu-diler Romalılar’la ilişki kurmuyor, hatta kesinlikle onları ziyaret etmeye bile git-miyorlardı. Petrus arada kalmıştı. Rab-be mi, Yahudi kültürünün önyargılı de-ğerlerine mi itaat edecekti? Hikayeye devam edelim:


Ertesi gün onlar yol alıp kente yaklaşırlarken, saat on iki sularında Petrus dua etmek için dama çıktı. Acıkınca da yemek istedi. Yemek hazırlanırken Petrus kendinden geçti.


Göğün açıldığını ve büyük bir çarşafı andıran bir nesnenin dört köşesinden sarkıtılarak yeryüzüne indirildiğini gördü. Çarşafın içinde, yeryüzünde yaşayan her türden dört ayaklı hayvanlar, sürüngenler, ve kuşlar vardı. Bir ses ona, “Kalk Petrus, kes ve ye!” dedi. “Asla olmaz, ya Rab!” dedi Petrus, “Hiçbir zaman bayağı ya da murdar herhangi bir şey yemedim.” Ses tekrar, ikinci kez duyuldu; Petrus’a, “Tanrı’nın temiz kıldıklarına sen bayağı deme” dedi. Bu, üç kez tekrarlandı. Sonra çarşafı andıran nesne hemen göğe alındı.23


imgPetrus’un gördüğü görüm oldukça tuhaftı. Aşağıda, hikayeye devam ederken, Petrus’a üç kez “kalkıp” her tür vahşi hayvandan “kesip yemesinin” söylendiğine dikkat edin. Bu hayvanların yenilmesi, Yahudiler’in dini geleneklerince yasaktı. Görüm, Petrus’un tanrısallık anlayışıyla çakışıyordu. Petrus görümdeki sesi üç kez reddetti, çünkü atalarının geleneğini bozmak istemiyordu. Ona üç kez, “Rab’bin temiz kıldıklarına bayağı deme” denildi. Petrus gör-düğü görümün simgesel olduğunu anlamıştı; peki bu neyin simgesiydi? Görümün anlamını düşünüp taşındı; anlamın açığa çık-masını bekledi. Bu bekleyiş fazla uzun sürmedi.


Petrus şaşkınlık içindeydi. Gördüğü görümün ne anlama gelebileceğini düşünürken, Kornelius’un gönderdiği adamlar sora sora Simun’un evinin kapısına kadar geldiler. Evdekilere seslenerek “Petrus diye tanınan Simun burada mı kalıyor?” diye sordular. Petrus hala görümün anlamını düşünürken Ruh ona, “Bak, üç kişi seni arıyor” dedi. “Haydi, kalk, aşağıya in. Hiç çekinmeden onlarla git. Çünkü onları ben gönderdim.”


Petrus aşağı inip adamlara, “Aradığınız kişi benim” dedi. “Gelişinizin sebebi ne acaba?” “Doğru ve Tan-rı’dan korkan, bütün Yahudi ulusunca iyiliğiyle tanı-nan, Kornelius adında bir yüzbaşı var” dediler. “Kut-sal bir melek ona, seni evine çağırtıp senin söyleye-ceklerini dinlemesini buyurdu.” Bunun üzerine Petrus onları içeri alıp konuk etti. Ertesi gün Petrus kalktı, onlarla birlikte yola çıktı. Yafa’daki kardeşlerden bazı-ları da ona katıldı.


İkinci gün Sezariye’ye vardılar. Bu arada Kornelius, akraba ve yakın dostlarını toplamış onları bekliyordu. Eve giren Petrus’u karşıladı, tapınırcasına ayaklarına kapandı. Petrus ise onu ayağa kaldırarak, “Kalk, ben de insanım” dedi. Petrus Kornelius’la konuşa konuşa içeri girdiğinde birçok insanın toplanmış olduğunu gördü. Onlara şöyle dedi: “Bir Yahudi’nin başka ulus-tan biriyle ilişki kurmasının, onu ziyaret etmesinin töremize aykırı olduğunu bilirsiniz. Oysa Tanrı bana, hiç kimseye bayağı ya da murdar dememem gerektiğini gösterdi. Bu nedenle, çağrıldığım zaman hiç itiraz etmeden geldim. Şimdi, beni ne amaçla çağırttığınızı sorabilir miyim?”24


Bu noktada, Petrus’un çatıda gördüğü görümün anlamını kavradığı açıktır. Rab’bin bu görümü, kendisinin Kornelius tarafından gönderilen Romalılar’la gitmesi için verilmiş olduğunu anladı. Ancak Rab’bin yapmak üzere olduğu şeyin öne-mini ve etkisini henüz tam olarak fark etmemişti. Petrus’un kafası hâlâ karışıktı ve Kornelius’un, kendisini neden çağırt-tığını merak ediyordu.


Kornelius, “Üç gün önce bu sıralarda, saat üçte evimde dua ediyordum” dedi. “Birden bire parlak giysili bir adam önüme çıkıverdi. ‘Kornelius’ dedi, ‘Tanrı senin duanı işitti, verdiğin sadakaları andı. Yafa’ya adam yolla, Petrus diye tanınan Simun’u çağırt. O, deniz kıyısında oturan derici Simun’un evinde kalıyor. Bunun üzerine sana hemen adam yolladım. Sen de lütfedip geldin. İşte şimdi biz hepimiz, Rab’bin sana buyurduğu her şeyi dinlemek üzere Tanrı’nın önünde toplanmış bulunuyoruz.”25


Sonunda Petrus her şeyi anladı. Rab, Petrus’a yeni bir anlayış verdi. Geleneklere itaat etmektense, Rab’be itaat etmenin çok daha önemli olduğunu yavaş yavaş öğreniyordu. Onu uyandırmak ve önyargılarını kırmak için iki güçlü görüm gerekti. Ama Petrus gerçekten değişti. Hikaye şöyle devam ediyor:


O zaman Petrus söz alıp şöyle dedi: “Tanrı’nın insanlar arasında ayırım yapmadığını, ama kendisinden korkan ve doğru olan yapan kişiyi, ulusuna bakmaksızın kabul ettiğini gerçekten anlıyorum. Tanrı’nın, herkesin Rab’bi olan İsa Mesih aracılığıyla esenliği müjdeleyerek İsrailoğulları’na ilettiği bildiriden haberiniz vardır. Yahya’nın vaftiz çağrısından sonra Celile’den başlayarak bütün Yahudiye’de meydana gelen olayları, Tan-rı’nın, Nasıralı İsa’yı nasıl Kutsal Ruh’la ve kudretle meshettiğini biliyorsunuz. İsa her yanı dolaşarak iyilik yapıyor, İblis’in baskısı altında olanların hepsini iyi-leştiriyordu. Çünkü Tanrı O’nunla birlikteydi.


imgBiz İsa’nın, Yahudiler’in ülkesinde ve Ye-ruşalim’de yaptıkları-nın hepsine tanık olduk. O’nu çarmıha gerip öl-dürdüler. Ama TanrıO’nu üçüncü gün di-riltti ve açıkça görün-mesini sağladı. İsa hal-kın tümüne değil de,Tanrı’nın önceden seç-tiği tanıklara –ölümden dirilmesinden sonra kendisiyle birlikte yiyip içen bizlere– göründü. Tanrı tarafından ölülerle dirilerin Yargıcı olarak atanan kişinin kendisi olduğunu halka duyurmamızı, buna tanıklık etmemizi buyurdu. Peygamberlerin hepsi O’nunla ilgili tanıklıkta bulunuyorlar. Şöyle ki, O’na inanan herkesin günahları O’nun adıyla bağışlanır.”


Petrus daha bu sözleri söylerken Kutsal Ruh, konuşmayı dinleyen herkesin üzerine indi. Petrus’la birlikte gelen Yahudi imanlılar, Kutsal Ruh armağanının öteki uluslardan olanların da üzerine dökülmesini şaşkınlıkla karşıladılar. Çünkü onların, bilmedikleri dillerle konuşup Tanrı’yı yücelttiklerini duyuyorlardı.

O zaman Petrus, “Bunlar, tıpkı bizim gibi Kutsal Ruh’u almışlar. Suyla vaftiz olmalarına kim engel olabilir?” dedi. Böylelikle onların İsa Mesih adıyla vaftiz olmalarını buyurdu. Sonra onlar Petrus’a, birkaç gün yanlarında kalması için ricada bulundular.26


O günden sonra Hz. İsa’nın Yahudi öğrencileri yavaş yavaş, kurtuluş mesajının sadece Yahudiler için olmadığını fark etmeye başladılar. Hz. İsa’ya inanan kişiler, hangi ulustan, ırktan, kabileden ya da dinden olurlarsa olsunlar, çukurdan kurtarılabileceklerdi. Hz. İsa’yla ilgili iyi haber, tüm dünya için iyi haberdi. Birkaç yıl içinde, Hz. İsa’nın Yahudi olmayan öğrencilerinin sayısı, Yahudi olanları kat kat aşacaktı. Rab düşleri ve görümleri, bizi kültürümüzdeki bazı adetlerden döndürüp farklı bir yola yönlendirmek için kullanabilir.


Kornelius’un görümündeki meleğin ona, nasıl kurtulacağını söylememiş olması; ama onu konuşması gereken kişiye yönlendirmesi çok ilginçtir. Rab, Hz. İsa’nın öğrencilerine, kurtuluş mesajını yayma sorumluluğunu vermişti. Kornelius’un düşündeki melek, onu bakması gereken yere yönlendirdi. ‘Canı çukurdan koruyan’ rüyalar, gören kişiyi Hz. İsa’ya yönlendiren yönlendirici rüyalardır. Dindar ve Rab’den korkan kişiler olmak, Kornelius ve ailesi için yeterli değildi. İyi işler yapmaları da yeterli değildi. Bu şeyler güzeldi, ama kurtulmak için Hz. İsa’ya inanmaları gerekiyordu. Rab düşleri, O’nu nasıl bulacağımızı göstermek için gönderir.