15. AİLE YAŞAMI

Luther ve Katarina’nın altı çocuğu oldu: Hans (1526-1575), Elizabet (1527-1528), Magdalena (1529-1542), Martin (1531-1565), Paul (1533-1593) ve Margareta (1534-1570). İlk doğan çocuk, bütün arkadaşları sevindirdi. Babası, çocuğu daha bir haftalıkken, bilgin arkadaşlarına yazdığı mektuplarda onun selamını yazıyordu. Çocuk bir yaşındayken büyük bir başarı gösterdi: Bütün odayı baştan başa emekledi! Martin inatçıydı, okulda pek başarılı olamıyordu. İkinci çocuk Elizabet korkunç veba yılında doğdu ve bir yaşına varmadan öldü. Onun yerine Allah onlara Magdalena’yı verdi. Magdalena babasının en içten sevdiği çocuğuydu. Olağanüstü güzel ve tatlı bir çocuktu. Yaradılışında bir eksik bulunmayan çocuk, hem babasının hem de konukların gönlüne girmeyi başardı. Hans ve Magdalena arasında çok yakın bir arkadaşlık vardı. Martin küçükken kundakta ağlayıp elleri ve ayaklarıyla özgürlüğünün kısıtlanmasına karşı koyuyordu. Bunu gören babası ona şöyle öğüt verirdi: “Yüksek sesle bağır ve savaş! Papa da beni böyle bağlamıştı, ama şimdi, özgürüm!” Paul güçlü kuvvetli bir erkek çocuktu. Pavlus’a gönül borcu olduğu için Luther, oğullarından ikisinin de Paul (Pavlus) adını taşıması gerektiğini söylerdi, ama bu çocuk tek başına da yeterdi!

Luther’in ev yaşamında doğal ve sağlıklı bir özgürlük vardı. Şöyle de denilebilirdi: Bütün ev yaşamı, hem günlük işleri, hem de bayramları Allah’a adanmıştı. İsa Mesih’in Luther’in ailesinde önemli bir yeri vardı. Zor işler O’na devredildi. Luther’in evinde uyumsuzluklar da vardı, bu doğaldır. Luther Katarina’yı seviyordu. Karısıyla ilişkileri konusunda şöyle derdi: “Onu tutkulu bir şekilde değil, ama çok seviyorum.” Birlikte uzun zaman geçirdikten sonra Luther, “Allah’ı seven, sadık bir eşim var” derdi. Öte yandan Luther’in ara sıra konukların önünde Katarina’nın erkekçe davranışlarına değinerek onu kızdırdığı da yadsınamaz. Ölümünden hemen önce Luther, Eisleben’den gönderdiği mektuba şöyle başladı: “Yürekten sevdiğim eşim Katarina Luther, doktorun karısı, Zulsdorf’un ev hanımı (Zulsdorf Luther’in çiftliğinin adıydı), domuz tüccarı – ve sahip olduğu diğer özellikler.”

Katarina’nın kimi kusurları da vardı. Bunlardan biri gevezeliğiydi. Manastırda uzun süre susmak zorunda kaldığı için, şimdi çok konuşuyordu. Bir kez durmadan konuştuğu için Luther, “Vaazına başlamadan önce Rab’bin duasını okudun mu, Katarina?” diyerek onu susturdu. Luther, kadınların doğuştan güzel sözler söyleyebildiğini, erkeklerinse bu beceriyi çok çaba harcayarak öğrenmek zorunda olduklarını söylerdi. “Ev ekonomisi üzerine konuşan kadın, güzel sözleri kullanmakta Cicero’dan üstündür. Keşke bu uzun, güzel konuşmaların kısa ve acı sonu: ‘Para ver!’ olmasaydı. Kadınların elinde bundan da güçlü başka bir silah var: Ağlamak. Sözleriyle alamadıklarını ağlamayla alırlar” derdi. Katarina’nın başka bir eksikliği de eşinin ruhsal büyüklüğünü tam olarak anlamamasıydı. Birçok kez başkaları Luther’in ruhsal anlayışına hayran kalırken, Katarina inatçılıkla karşı koyardı. Kuşkusuz Luther’le yaşamak Katarina için kolay olmadı. Bekârlığında alıştığı davranışlarının değiştirilmesi kolay değildi. Luther’in cömertliği birçok kez ailenin parasal durumunu altüst etti. Kimi zaman evde büyük bir şölen için 7-8 masaya sofra kuruldu. Luther’in çalışma odasına kadın eli ancak gizli olarak dokunabilirdi. Küçük bir odada elyazmaları, evrakları, notları masa üstünde, yerde, sandalyelerde, raflarda, pencere çıkıntılarında karmakarışık durumdaydı. Luther’in ağırlaşan hastalığı Katarina’ya daha çok iş yüklüyordu. Usanmadan şifalı bitkilerden ilaç kaynatıyordu. Doktor olan en genç oğlu da, daha sonra bu ilaçların çok iyi olduğunu söylemişti.

Kuşkusuz Katarina’nın kişiliğinde güçlü erkeğin önem verdiği kadınsı zariflik pek bulunmuyordu. Ama ‘Wittenberg’in sabahyıldızının’ çalışkanlığı olmadan, Luther yaşamının büyük görevini yapamazdı. Cömert ruhlu Luther, eşiyle paylaşamadıklarını çocuklarıyla bol bol paylaşıyordu.

Çocukların yarattığı üzüntüler ve gürültü Luther’i de sinirlendiriyordu. Bir yılbaşı gününde çocuklardan biri durmadan ağlıyordu. Onu kimse susturamıyordu. Bunun üzerine Luther kızgınlıkla, “İşte evliliğin üzüntü ve sıkıntısı budur. Bu nedenle birçokları evlilikten tiksiniyorlar... Korktuğumuz şey kadınların alışılmamış özellikleri, çocukların gürültü ve ağlamaları, para sıkıntısı, kötü komşular, vb.” dedi. Ama bütün bunlar, evinde nur topu gibi çocuklarının gelişmesini seyretmesinin yanında vız gelirdi. Luther sık sık pencerenin önünde durarak uzun süre çocukların avludaki oyunlarını seyrediyordu. Kimi zaman kendisi de onlarla birlikte oynuyordu. Çocuklarıyla birlikte taşradaki vaizlerin kiraz bahçelerine gitmek ne hoştu!

Bir gün Luther çalışma odasında oturup kaz tüyüyle durmadan yazıyordu. Bu sırada kapı yavaşça açıldı, oğlu sessizce içeriye giriverdi. Bir masanın altına gizlenerek, sanki babası görmüyormuş gibi, babasının, güçlü babasının çalışmalarını izliyordu. Babasının haberi yokken onun yanında olmak ona büyük bir mutluluk veriyordu. Baba ve oğlu göz göze gelince, oğlu yakalandığını, belki de kovulacağını anladı. O zaman Luther oğlunun gözlerinden 2. Mezmur’un “Oğlu öpün ki öfkelenmesin” sözlerinin ne derin bir anlam taşıdığını anladı.

Evinin günlük yaşamını Luther şöyle anlatıyor: “Sabah kalktığımda çocuklarımla On Buyruk, İman açıklaması, Rab’bin Duası ve Mezmur’u okuyup dua ederiz.” Sofradayken çocuklar Kutsal Kitap’tan bir parça okuyorlardı. Pazar akşamları Luther Hristiyanlığın temel öğretilerini kolay anlaşılır bir biçimde ev halkına açıklardı. Sonra bu konuşmalar ‘Oda vaazları’ adı altında yayınlandı. Çocuklarıyla birlikte Luther, yazdığı ve bestelediği ilahileri okurdu. Bunlar sonraki yıllarda bütün reformcu Hristiyanlığın ortak malı olmuştur. Luther çocuklarıyla birlikte olduğu zamanlar yaşamının en güzel anlarını yaşıyordu. En büyük üzüntüsü çocukları yüzünden oldu ve bu nedenle son yılları mutsuz geçti.

Luther Koburg’tayken Katarina ona, çok sevdiği Magdalena’nın resmini yolladı. Luther çok sevindi, resmi masanın üstüne astı. Kimilerine göre Luther’in Koburg’ta en büyük oğlu Hans’a gönderdiği mektup, bütün tarih boyunca bir babanın oğluna gönderdiği en güzel mektuptur:


Sevgili oğlum Hans Luther, Wittenberg.

Sevgili küçük oğlum, Mesih’ten lütuf ve esenlik diliyorum!

Uysal bir çocuk olduğunu, çok okuyup dua ettiğini işitince çok sevindim. Bunlara devam et, küçük oğlum. Eve geldiğim zaman, sana pazardan güzel bir armağan getireceğim. Çok güzel ve tatlı bir bahçe biliyorum. Orada altın giysili çok çocuk var. Onlar ağaçlardan güzel elma, armut, kiraz, sarı ve mor erik topluyor, şarkı söyleyerek hoplayıp seviniyorlar. Küçük ve güzel altın gemli, gümüş eyerli atları var onların. Bahçe sahibine bu çocukların kim olduğunu sordum. ‘Bunlar istekli olarak dua eden, öğrenmek isteyen, Allah’ı seven çocuklardır’ diye yanıt verdi. Ben de ona, ‘Sevgili arkadaşım, benim de küçük, Hans Luther adında bir çocuğum var. O da bu bahçeye giremez mi? Güzel elma ve armutlardan tadamaz, küçük güzel atlara binemez, başka çocuklarla oynayamaz mı?’ dedim. O zaman adam bana şöyle dedi: ‘İstekli olarak dua eder, Allah’ı sever, öğrenmek isterse, girebilir. Lippus ve Justus da girebilir. (Lippus Melanchton’un ve Justus Jonas’ın oğullarıydı). Hepsi bir araya geldiği zaman flüt, gitar, arp ve her çeşit telli çalgı çalıp dans edecek, küçük yaylarla ok atacaklar.’

Sonra dans için hazırlanan güzel bir çimenliği bana gösterdi. Orada saf altından flüt, gitar ve başka çalgılarla gümüş yaylar vardı. Sabah erken olduğu için, çocuklar daha kahvaltı yapmamışlardı. Ben de dansın başlamasını bekleyemedim, adama şöyle dedim: ‘Sevgili bayım, ben hemen gidip sevgili küçük oğlum Hans’a bunları yazacağım. Şöyle ki, o da buraya girmek için çok dua etsin, okusun, Allah’ı sevsin. Ama onun Lena adında bir yeğeni var, onun da buraya girmesi gerekir’ dedim. ‘O da gelsin’ dedi adam. ‘Şimdi git ve ona yaz!’

Bunun için, sevgili oğlum, güzelce oku, dua et, Lippus ile Justus’a da aynen böyle yapmalarını söyle. O zaman hepiniz o bahçeye girebilirsiniz. Her şeye gücü yeten Allah seninle olsun! Yeğenin Lena’ya selam söyle, benim yerime onu öp.

Sevgili baban Martin Luther, 1530”


Magdalena, çoğu kez erken ölen çocuklar gibi, erken olgunlaşan, imanı güçlü, alçakgönüllü, az şeylerle yetinen dengeli bir çocuktu. Luther, bu çocuğun kendisini hiçbir zaman üzmediğini anımsıyordu. On iki yaşındayken kızı ağır hastalandı. Luther en karanlık düşüncelerinin gerçekleşeceğini seziyordu. Magdalena’nın en yakın arkadaşı olan kardeşi Hans Torgau’daki okuldayken, bir gün doludizgin gelen bir atlı araba onu eve götürmeye geldi. Magdalena ölmeden önce kardeşini son bir kez daha görmek istemişti. Luther, Hans’ın ev sahibine şöyle bir mektup yazdı: “Lütfen, oğlum Hans’a size yazdıklarımı söylemeyin. Kızım Magdalena’nın yaşamı sönmek üzeredir. Allah başka bir karar vermediyse, yakında cennete, gerçek babasının yanına göçecek. Ama kardeşini o denli çok özlüyor ki, onu almak için bir araba göndermeye karar verdim. Birbirlerini içtenlikle seviyorlar. Belki kardeşini gördüğü zaman yaşama dönecektir. Sonra kendimi savsaklamakla suçlamayayım diye, şimdi yapabileceğimi yapıyorum. Bu yüzden oğluma çabuk buraya gelmesini söyleyin, ama nedenini açıklamayın. Kısa bir zamanda geri dönecektir. Magdalena ya kalkar, ya da Rab’de uyuyacaktır. Rab sizinle olsun.”

Hans zamanında eve yetişti. Magdalena dört gün ölümle yaşam arasında savaştı. Luther onun yatağının yanında oturup üzüntü içinde şöyle konuştu: “Sevgili Allahım, onu içtenlikle seviyorum, ama sen onu yanına almak istiyorsan, kabul ediyorum.” Sonra Magdalena’ya şunu sordu: “Magdalena, kızım, burada babanın yanında kalmak ister miydin?” “Evet baba. Allah nasıl isterse” diye yanıt verdi. “Göksel Baba’nın yanına da gitmek ister miydin?” diye sorduğunda ise, “Evet, sevgili babam, Allah nasıl isterse” diye yanıt verdi. Luther duygularını gizlemek için başını çevirip “Ah, sevgili kızım!” diye inledi. Ağlayan Katarina’yı da şöyle avutuyordu: “Sevgili Katri, kızımızın nereye gideceğini düşün! Kutsalların yanına gidecek.” Luther diz çökerek dua ettikten sonra, Magdalena’yı kucağına aldı, burada kızcağız sessizce son uykusuna daldı.

Magdalena tabutunda yatarken Luther ona şöyle diyordu: “Sevgili küçük kızım, ölümden sonra dirileceksin ve bir yıldız, bir güneş gibi parlayacaksın.” Katarina’yı avutarak şöyle dedi: “Şimdi o mutludur! Çocuklar karşı koymazlar. Onlar söylenene inanıyorlar. Çocuklar için her şey yalındır. Karşı koymadan, bedensel acı ve ölüm korkusu duymadan, uykuya dalıyormuş gibi ölüyorlar.” Gömüt kapatılınca Luther, “Bedenin dirilişi vardır” dedi. Eve giderken de güvenle, “Ağlamak için hiçbir nedenimiz yok, sonsuz yaşam için güvenimiz var” diyordu. Ama arkadaşlarına gönderdiği mektuplarda Katarina’nın durmadan ağladığını, kendisinin de bu ‘söz dinleyen ve alçakgönüllü kızının yüzünün, sözlerinin ve davranışlarının’ yüreğinin derinliklerinden silinemeyeceğini bilerek üzüntüsünün dinmeyeceğini yazıyordu.

Magdalena’nın gömüt taşına babasının şu şiiri yazıldı:

Ben küçük Magdalena,

Zarif kızı Luther’in,

Yatıyorum burada,

Bembeyaz yatağımda,

Bütün kutsalların yanında.

Mesih ölmeseydi,

Yerime çarmıhta,

Günah yükünün altında,

Kaybolacaktım ben zavallı;

Ama şimdi mutlu yaşıyorum,

İsa Mesih’in yanında.”


Luther bu üzüntüsünden bir daha doğrulamadı. Dört yıl daha yaşadı, ama evinde eski sevinç ve mutluluk yoktu. Luther’in hastalığı gittikçe ağırlaşıyordu. Artık ‘çok sevdiği son gününden’ başka bir şey özlemiyordu.